Salih Sedat Ersöz
Son on gün son fırsat olabilir
Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde; “Ramazan’ın başı rahmet, ortası mağfiret sonu ise cehennemden kurtuluştur” buyurmuştur.
Onbir ayın sultanı olan bu mübarek ayın en kıymetli günleri, son on gününü içine alan günlerdir. Zira, Rabbimizin “bin aydan daha hayırlı” olarak bildirdiği Kadir gecesi, Ramazan’ın son on günü içerisindedir.
Ramazan’ın son on günü içine girince, önümüzde on günlük bir fırsat daha vardır demektir. Ebedi âleme hazırlıklı gidebilmemizi sağlayacak olan on günlük bir fırsat…
Dünyalık işler için elde edilen fırsatlar için nasıl büyük bir gayret gösteriyorsak, ebedi olarak kalacağımız yerin belirlenmesi için ele geçen fırsatlar için de aynı şekilde hatta daha da fazla gayret göstermemiz gerekir.
Onun için ölüme her an hazırlıklı olmalı, yol azığımızı yanımızdan eksik etmemeliyiz. Ölüme hazırlıklı olmak ve ölüm yolculuğu için yol azığımızı her an yanımızda bulundurmak, ancak iyi ve güzel amellerle, dünya ve ahiret hayatı için yararlı faaliyetlerde bulunmakla mümkün olur.
Sonsuz hayat; ya mutluluk ve saadet ya da büyük bir sıkıntı, acı ve ıstırap içinde yaşanacak. Sonsuzluk yurdunun yeri bu dünyada kazanılıyor. Herkes bu dünyada yaptıklarının karşılığını görecek orada… Herkes saadetini veya ateşini bu dünyadan götürecek oraya…
Ebedi bir saadet varken bitmek bilmeyen azap tercih edilir mi? Sonsuz mutluluk bizi beklerken aklı başında bir insan kendini ateşe atar mı? Cennet dururken, cehenneme talip olunur mu?
Geçici dünya hayatında bile mutlu olmak için insanoğlu neler yapmıyor ki? Ebedi hayatımızın mutluluğu için niçin bir şeyler yapmayalım? Sonsuz bir saadet için niçin gayret etmeyelim? Ateşten kurtulmak ve cenneti kazanmak için niçin çaba sarf etmeyelim?
İşte fırsat önümüzde… Mübarek Ramazan ayının son on günü ve mübarek Kadir Gecesi bizim için en büyük bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirelim. Ölüm gelmezden önce işlediğimiz günahlardan tövbe ve pişmanlık duyarak Rahman ve Rahim olan Rabbimize yönelelim.
GELİNİZ KENDİMİZİ HESABA ÇEKELİM
Rahmet, Mağfiret ve Gufran Ay’ı Ramazan’ da geliniz hep beraber kendimizi hesaba çekip, geçmişimizle bir yüzleşelim. Geçmiş yıllarımızı gözümüzün önüne getirelim ve bir nefis muhasebesi yapalım. Ve kendimize bir not verelim. Bakalım sınıfı geçebilecek durumda mıyız?
Ramazan’ı geçmiş günahlarımızdan arınmanın bir fırsatı olarak görüp, davranışlarımıza Kur’an’a göre ayar yaptık mı?
Namazlarımız, oruçlarımız ve diğer ibadetlerimiz tam mı? Zekâtlarımız, fitrelerimiz eksiksiz verildi mi?
Ticaretimiz düzgün mü? Ölçü ve tartıda hile yaptık mı? İşimize hile hurda ve yalan karıştırdık mı?
Nereden kazanıp nereye harcadık? Kazancımız helal yoldan mı temin edilmiş, yoksa haramlar da karışmış mı?
Ömrümüzü nerede tükettik? Ahlâkımız güzel, yaşantımız iyi mi? Haramlarla iştigal ettik mi? İçki, kumar, zina, faiz gibi büyük günahlara daldık mı?
Başkasının hakkını gasp ettik mi? Uhdemizde bulunan emanetlere hıyanet ettik mi?
Para, mal ve koltuk gibi bazı dünyalıklara haddinden fazla önem vererek onları putlaştırdık mı?
Söz ve vaatlerimize tam bağlı kaldık mı? Söz ve akitlerimizi eksiksiz yerine getirdik mi?
Ana, baba, eş evlat, komşu ve akraba ilişkilerimiz nasıldı? Çevremizdeki insanlar bizim için ne iyi, ne hayırlı insan mı yoksa ne şerli, ne fena insan mı dediler? Elimizden ve dilimizden başkaları emin oldular mı?
Kendimiz için istemediğimiz, arzu etmediğimiz bir şeyi başkası için istedik mi?
Dedikodu, laf taşıma, gıybet, iftira gibi kötü fiillere bulaştık mı?
Herkesi aşağılayarak, başkalarını hor, hakir ve küçük görerek, ömrümüzü kibir içinde mi geçirdik?
Yaptığımız iyilikleri Allah rızası için mi yoksa gösteriş ve riya olsun diye mi yaptık? Davranışlarımız hâlis niyetli ve samimi mi idi? Yaşantımızı yalan, dolan, hile ve sahtecilik ile mi geçirdik?
Sözümüz ile özümüz, içimiz ile dışımız aynı mı yoksa farklı mı idi?
Fakir, garip ve kimsesizleri koruyup gözettik mi? Yetimin başını mı okşadık yoksa yetim malı mı yedik? Müslümanların dertleriyle dertlendik mi?
Aç olan komşumuz varken tok olarak yattık mı? Yakınlarımızın ziyaretine devam ettik mi?
Sevgi göstermemiz gereken kişileri Allah için mi sevdik, yoksa menfaatimiz ve ihtiyacımız için sevgi rolü mü yaptık? Buğz etmemiz gereken kişilere Allah için mi buğz ettik?
Allah’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olduk mu?
İyiliği emir, kötülükten men icra-yı faaliyetinde bulunduk mu? Allah’ın dini için hangi faaliyette bulunduk?
Allah’ın yarattığı tüm mahlûkata şefkat ve merhamet kanatlarımızı gerdik mi? Diğer insanlara zulmettik mi?
Kendimizin, aile efradımızın ve çoluk çocuğumuzun giyim kuşamı, davranışı ve yaşayışı Yaratıcımızın koyduğu sınırlar içinde mi?
Hayatımız Kur’an’ın koyduğu hükümlere ne kadar uygun? Yaşayışımız, bize en güzel örnek olarak gönderilen Efendimizin yaşayışına ne kadar benziyor?
Bu satırların yazarı başta olmak üzere hepimiz bu sorular üzerinde tek tek, cümle cümle durarak kendimizi bir değerlendirelim. O dehşetli hesap günü gelmeden ve hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim.
Zira yukarıda sıralanan bütün bu ve benzeri sorular ebedi âlemde bir bir önümüze gelecek, ver hesabını denecek. O gün kaçacak, saklanacak bir yer olmayacak. Kendi vücut âzâlarımız şahitlik yapacak.
Bu soruların cevabı müspet ve olumlu ise kurtulduk demektir. Cevaplar menfi ve olumsuzluklar içeriyorsa o takdirde vay halimize… O gün gelecek, o günden kurtuluş yok, o günden kaçış yok.
Malın, mülkün, paranın, makamın fayda vermeyeceği o dehşetli hesap günü gelmezden önce kendimize dönüp bakmamız, bu soruları kendimize sormamız gerekiyor. Dünya imtihanını başarıyla mı yoksa başarısızlıkla mı sürdürüyoruz? Karnemiz kırıklarla mı dolu, yoksa sınıfı geçecek durumda mıyız?
İçinde bulunduğumuz mübarek ve faziletli günler, hatalarımızı telafi etmek için nefs muhasebesi yapmanın, eksikliklerimizi gidermek için kendimizi hesaba çekmenin ve günahlarımızdan arınmak için geçmişimizle yüzleşmenin tam zamanı…
Henüz vakit varken, Yüce Allah’ın bizlere sunduğu fırsat devam ederken, Rabbimizin rahmetinin ve affının sağnak sağnak üzerimize yağdığı, mağfirete nail olacağımız mübarek Ay’ın içinde ve gölgesi altında iken kendimize gelelim. Gufran Ay’ı Ramazan’da affa mazhar olanların içinde yer almak için gayret edelim.
Kendimizi, ailemizi ve çocuklarımızı güle oynaya kendi ellerimizle cehenneme göndermeyelim. Bilelim ki cehennemden uzaklaşmanın ve cennete dâhil olmanın yolu kendimizin ve aile efradımızın, Allah’ın koyduğu ölçülere riayetten geçer.
Ayrılık vakti gelmezden önce üzerimizde bulunan hakları ödeyelim ve hak sahipleri ile helalleşelim. Verdiğimiz sözleri yerine getirelim. Uhdemizde bulunan haklar ve sözler ateş olup bizi sarmadan kurtulmaya bakalım.
Cehennem bize yaklaştırılmadan uzaklaşmaya bakalım. Ateş bize dokunmadan kurtuluş çaresi arayalım. Cennet bizi beklerken cehenneme talip olmayalım. Aksi halde vay halimize… Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.
(Aydan Arı Günden Duru – Salih Sedat Ersöz)