Statükocu 3 ismin son çırpınışları
Başörtülü kızlar okulun kapısında sürünsün, Aleviler, Dersim katliamını içine sindirsin, asker sultası devam etsin... Bunlar "statükocu zihniyet"in hezeyanvari çırpınışları...
Oral Çalışlar / Radikal
Canan Arıtman, Nur Serter ve Necla Arat
Bu iç isim CHP milletvekili... Canan Arıtman, İzmirli doktor. Nur Serter ve Necla Arat ise akademisyen, profesör. İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış olan bu iki isim, Kemal Alemdaroğlu döneminin de önde gelen isimleri arasındaydılar. Örneğin Nur Serter, o dönemde Rektör Yardımcısıydı. Başörtülü (onlara göre türban) kızlara yönelik olarak geliştirilen ‘ikna odaları’nın öncüleriydiler.
Canan Arıtman, Meclisin popüler ve renkli fenomenleri arasında incelenebilecek bir isim. Bir gün yurtdışından ithal edilen kanların Yunan kanı olduğunu anladığı an ‘kanımız bozulacak’ diye harekete geçer, bir başka gün Cumhurbaşkanı Gül’ün annesinin ‘Ermeni’ olduğu imasında bulunur, bir başka gün ise Dersim katliamını savunan Onur Öymen’e arka çıkardı.
Canan Arıtman, son olarak da Parti Meclisine yeni seçilen Enver Aysever’e tepki göstermiş. “Yeni bir PM üyesi, Enver Aysever, hayretler içinde kaldım, nasıl CHP’liliktir diye, diyor ki ‘CHP milliyetçilikten uzaklaşmalı, andımız okunmamalı’... Bunlar PKK söylemi. PKK söylemlerini dile getiren bir CHP’li var. Asıl bu arkadaşların yerlerini sorgulamaları lazım. Tüzük programımızda yazan 6 ok ilkesine genel başkanından en sadesine herkes uymak zorundadır. Bunların değiştirilmesi ancak kurultay kararıyla olabilir. Laikliğin yumuşatılması, laçkalaştırılması kabul edilebilir gibi değil. CHP AKP’lileştirilmek isteniyor. Buna izin vermemek için üzerime düşeni yapacağım.”
Nur Serter’in yaklaşımı ise şöyle: “CHP’nin ise türban sorununu nasıl çözeceğini bilmiyorum. Uzmanlar, öğretim üyeleri davet edilmiş, ben onların arasında yer almıyorum. Nasıl bir çözüm üretileceğini çok büyük bir merakla bekliyorum. Ama ben bu konunun ayrıntılarında yer almış biri olarak ve hayatımın 7-8 yılı da bu nedenle ölüm tehditleriyle geçtiği için net olarak söyleyebilirim ki, bu iş hukuken farklı bir şekilde yorumlanamaz. Saçın hangi biçimde bağlanacağının tartışmaya açılmasının sürece bir katkısı olmaz.”
Necla Arat’ın da CHP içinde yükselişte olan bazı yeni eğilimleri onaylamadığını görüyoruz:
“‘Türbanlı da çarşaflı da tarikatlı da gelsin’ diyen arkadaşlarımız var. Onlar ultra liberal arkadaşlarımız. Onların gelmelerinin bize yararı dokunur mu, dokunmaz mı bilmiyorum. Aslında parti içerisinde kimse bu konunun, gündemde kalmasını istemiyor.”
Baykal döneminde isimlerinden çok söz edilen bu üç milletvekilinin, Kılıçdaroğlu’nun bazı yaklaşımlarından ve CHP’deki yeni havadan memnuniyetsiz olduklarını görüyoruz. Tabii Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda çok yaratıcı ve tutarlı bir söylem yakalayabildiğini söylemek de mümkün değil, ama göründüğü kadarıyla, Kılıçdaroğlu’nun söylediği birkaç farklı cümle bile CHP’nin geleneksel statükosuna kabul edilemez görünüyor.
Elbette ki mesele sadece başörtüsü değil. CHP’nin yeni halinden genel bir rahatsızlıkları var. “Bu nedenle partiden ayrılacak mısınız?” gibi sorularla bile karşılaşıyorlar ve direneceklerini söylüyorlar.
***
“Başörtülü kızlar okulun kapısında sürünsün; Kürtler, Türk milliyetçiliği önünde diz çöksün; Aleviler, Dersim katliamını içine sindirerek devlet karşısında hazırolda dursun; asker demokratik olmayan sistemin bekçiliğini sürdürsün” şeklinde özetlenebilecek tektipçi zihniyetin temsilcileri, yaşadıkları güç kaybını hazmetmekte doğal olarak zorlanıyorlar. Türkiye’de yeni gelişen ‘uzlaşmacı’ siyasi iklimin karşısında bir şaşkınlık içindeler. Sertliğin ve kamplaşmanın dikkat çekici temsilcilerinin, biraz öfke, biraz hayal kırıklığı biraz da ‘elimizden gelmeyecek’ havası içinde olduklarını gözlemliyoruz.
Özellikle de CHP’nin bu üç ‘popüler fenomen’inin son gelişmeler karşısındaki psikolojilerinin (hayal kırıklığı, çaresizlik, kafa karışıklığı gibi unsurlar içeren bir psikolojiden söz ediyoruz), yüz ifadelerinin, ses tonlarının, davranış biçimlerinin Türkiye’deki değişim açısından analiz edilmesinde çok büyük yarar var. Sonuçta, bu üç isim, son 20-30 yılımıza damgasını vuran ideolojik yapının önemli simgeleri arasındaydılar.
***
12 Eylül dönemini aşmanın eşiğindeyiz. 12 Eylül kurumları sarsılıyor. 12 Eylül’ün yarattığı sistem, büyüyen, gelişen Türkiye’ye dar geliyor.
Şimdi, kangren olmuş sorunlarımızı, daha sakin, daha duyarlı bir şekilde tartışabileceğimiz bir döneme doğru yol alıyoruz...