“Tasma” meselesini yorumladı
Star Yazarı Ahmet Kekeç, bazı yayın gruplarında çalışan gazetecilerin hükümet aleyhtarlığını hakaretvari hale getirmesini sert bir dille eleştirdi ve “tasma” meselesinde Bekir Coşkun ve Can Dündar’ı hedef aldı
Star Yazarı Ahmet Kekeç, bazı yayın gruplarında çalışan gazetecilerin hükümet aleyhtarlığını hakaretvari hale getirmesini sert bir dille eleştirdi ve “tasma” meselesinde Bekir Coşkun ve Can Dündar’ı hedef aldı
Star Gazetesi’nin sivri yorumlarıyla tanınan yazarı Ahmet Kekeç, yine çok konuşulacak bir yazıya daha imza attı. Kekeç, yazısında Başbakan Erdoğan’ın bazı darbe taraftarı yazarlara yönelik kullandığı “Sizi askerlerin tasmasından kurtardık” sözüne tepki olarak bazı yayın gruplarındaki yazarları eleştirdi. Kekeç’in hedefinde Bekir Coşkun ve Can Dündar vardı.
İşte Ahmet Kekeç’in “Tasma” başlığıyla köşesine taşıdığı o yazı:
Siz hangi “tasma” yorumunun yanında hizalanmayı tercih edersiniz?
Darbe yapmayan generallere “tasma” takan Bekir Coşkun’un yanında mı, bazı gazetecileri “tasmalarından kurtardığını” söyleyen Başbakan Erdoğan’ın yanında mı?
Erdoğan’a kızıp “Bize açıkça köpek demeye getiriyor” diye feveran edenler, meslektaşları için bin dereden su getirmişlerdi; “İşte efendim, Cumhuriyet devrimleriyle birlikte Bey, Paşa gibi unvanlar yasaklanmıştır; Bekir Coşkun ‘Paşa’ derken generalleri değil, ‘Paşa’ ismini taktığı köpeğini kastetmektedir... Hem, Atatürkçülüğü su götürmez Bekir Coşkun’un cumhuriyet devrimlerine muhalefet etmesi düşünülebilir mi?”
Böyle derler ama yazılarından, konuşmalarından “Paşa” sözcüğünü eksik etmezler.
Kınamıyorum, ayıplamıyorum... Mahkeme korkusu...
Peki, herkesin yanında hizalanacağı bir “tasma” yorumu varsa ve Bekir Coşkun’a kızanlar Başbakan’ı, Başbakan’a kızanlar Bekir Coşkun’u görmemeyi tercih ediyorsa, bu “dilemma”da benim yerim neresidir?
Kendime bir yer seçmeden önce, iki tasma yorumu arasındaki mahiyet farkına değinmek istiyorum.
Biri, ötekini meşrulaştırmıyor elbette.
Birindeki cürüm, diğerini hafifletmiyor.
Fakat yine de bir “mahiyet farkı”var.
Bekir Coşkun’umuz, hukuka saygılı olduğunu söyleyen, demokratik parlamenter sistem içindeki yerini kabullenmiş, darbe ve muhtıra gibi kaka işlere yeltenmeyen generaller için kullanmıştı o sözcüğü...
Bir tür “kâğıttan kaplan” durumu yaratmıştı yani.
Bekir Coşkun’a göre makbul general, hukuk dışına çıkmış generaldir.
Bunu da şuradan anlıyoruz:
Darbeci olmayan generallere karşı kıyıcı ve ayıp bir dili benimsemiş refikimiz, “şanlı militarist geçmişimizde” ismi darbe ve muhtıralarla anılan hiçbir general için bu ağırlıkta bir sıfat kullanmadı, hiçbirine tasma takmayı düşünmedi... Bilakis aynı “çağdaşlık dairesi” içinde yer aldıkları için, yapılanları zımnen alkışlama yoluna gitti.
Bu da bir tercihtir...
Kişi tercihini militarizmden yana kullanıyorsa, bize susmak düşüyor.
Başbakan’ın “tasma” yorumuna gelince...
Hiçbir zaman yanında hizalanmayı düşünmediğim bu yorum, büyük ölçüde, boyunlarındaki “militarist tasmadan” şekvacı olmayan, sivil irade söz konusu olunca aslan kesilen gazetecileri kapsıyor.
İsim sormayın...
Onlar kendilerini biliyor.
En azından, darbe dönemlerinin medyasına bakın...
Kimin boynunda ne var, göreceksiniz.
Bir de “Ak tasmalı gazeteciler” meselesi var.
Bu da, Başbakan’ın “tasma” benzetmesine içerleyen “romantik isyankâr” arkadaşımız Can Dündar’ın bir buluşu...
Buyuruyor ki Can, “Ak tasmalı gazeteciler kadar, dışarıdan yularlı politikacılara, hocalara, paşalara da karşı duracağız...”
Kime nasıl, ne zaman, hangi aparatlarla karşı durur bilmem ama Başbakan’da eleştirdiği şeyin aynını “misliyle” kendisi yapıyor.
Başbakan’a “dışarıdan yularlı politikacı”, iktidarı destekleyen gazetecilere de “ak tasmalı köpekler” diyor... Araya da, çeşit olsun kabilinden, Fethullah Gülen Hocaefendi’yle paşaları (darbe yapmayan paşaları) sıkıştırıyor...
Hadi bunu Can Dündar’ın nezahetine verip geçelim...
Merakımı mucip olan husus şu:
Bu Can Dündar bugüne kadar kimin hukukunu savundu? Hangi haksızlığa karşı çıktı? Hangi “koğulmuş”un derdiyle dertlendi? Hangi mağdurun yanında hizalandı? Hangi darbeciye “dışarıdan yularlı asker” dedi?
Daha da önemlisi, kalemiyle “özgürlük mücadelesine” ne kattı?
Bilmiyoruz...
Bildiğimiz şu: Can Dündar, netameli dönemlerde hep araziye uymuştur... Hep kaçmıştır... Tehlike geçince de kafa çıkarmıştır. Bkz. 28 Şubat süreci ve ertesi...
Budur Can Dündar.
Bu Can Dündar, “Benim durumum nedir” diye sormuyor da,
bir de kalkmış refiklerine tasma takıyor.