Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Teknoloji ve insanın acizliği

Dönüş yolundayız ve on bin metre yükseklikte ve saatte 700 km hızla uçuyoruz. Devasa bir uçak, tonlarca ağırlık ve havadayız. On iki saat kesintisiz gökyüzünde devam edecek olan bir yolculuk bu. İkramlar, uyuyanlar, uyumaya çalışanlar, uçağın içerisinde gezenler, lavaboya gidenler, namaz kılanlar, koltuklarındaki ekranlardan film izleyenler, oyun oynayanlar, camlardan bulutlara bakanlar… İnsanoğlunun aklıyla geliştirdiği teknolojinin nerelere geldiğini gösteren bir tablo.

Her şey normal seyrinde giderken bir ara şiddetli bir sarsıntıyla irkiliyoruz. Türbülansa girmiş uçağımız, bir anda metrelerce aşağılara iniyoruz ve sarsılıyoruz. Korkmuyor değil insan, ama bir süre sonra alışıyor, sarsıntı da geçiyor.

Yerden havalanalı dört saat kadar oldu, daha yolun yarısında bile değiliz. Uçaktan bir anons yapılıyor, hem İngilizce, hem Türkçe. Rahatsızlanan bir yolcu İçin doktor varsa, ön kabine gelmesi isteniyor. Hosteslerde telaşlı bir hareketlenme başlıyor. Geriden bakıyoruz ve rahatsızlanan bir yolcunun boylu boyunca koridora uzatıldığını görüyoruz. Neyse yolcular içerisinde doktor varmış, müdahale yapıyor. Ancak ambulans çağırıp en yakın sağlık merkezine götürme şansınız yok. Sağda müsait bir yerde inme imkanı ve seçeneğiniz de bulunmuyor. Binerken on iki saat havada uçmayı kabullenmişsiniz bir kere. Çaresizsiniz, işimiz Allah’a kalmış. Tüm işler eninde sonunda O’na dönmüyor ve O’nda bitmiyor mu? Yerde d, gökte de yegane hükümran O.

O halde teknolojik bakımdan nerelere gelirsek gelelim, O’nunla irtibatı kesmemek gerek. O’nun yardımı olmayınca, ne kadar donanımlı olursa olsun insan bitiyor, teknoloji iflas ediyor.

Ve zayiatsız yolculuk sona eriyor.

Bu sefer bir otobüs yolculuğundayız. Gecenin üç buçuk dördü. Seher vakti yani. Bütün koltukları dolu olan otobüsümüz hızla ilerliyor. Otobüstekilerin hemen hepsi uyuyor yahut uyukluyor. Bir şoföre emanet hepsi, şoför da O’na emanet tabi ki! Derken bir patırtı herkesi uyandırıyor. Ardından baba baba diye feryat eden bir delikanlının çığlıkları karanlığı deliyor.

Oturduğu koltukta fenalaşan, sonradan öğrendiğimize göre tansiyonu yükselen bir adam, otobüsün koridoruna pat diye düşüyor. Yanında uyuklayan oğlu feryat etmeye başlıyor. Önce otobüs duruyor. Gecenin zifiri karanlığı, dışarısı esiyor. Şoför uyanıklık yapıyor ve uyarıyor yolcularını, inmeyin ve hastayı indirmeyin, devam edeceğiz ve acili arayacağız…

Hızır acil aranıyor, fakat otobanda herhangi bir çıkış gözükmüyor ve yerleşim merkezine yarım saatten fazla mesafe olduğu anlaşılıyor. Çaresizsiniz, yapacak bir şey yok. Gözleri beleren adamı uzatıyorlar otobüsün koridoruna ve devam ediyoruz. İşimiz Allah’a kaldı, yapacak fazla da bir şey yok. Yarım saatlik yolculuktan sonra, çıkış yerinden çıkıyoruz, önceden çağrılan ambulans bekliyor, hemen ilk müdahale yapılıyor, ecel şöyle bir yoklamış demek ki daha ömrü varmış altmışlık dedemizin.

Bu yaşadıklarımızdan şunu çıkarıyor ve çıkardıklarını otobüste not alıyor bu satırların yazarı: Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insan aciz bir varlık. Her zaman işimiz Allah’a kalmış vaziyette. O’ndan gaflet etmemeli, O’nunla irtibatı kesmemeliyiz. Teknoloji bizi şımartmamalı. Ölüm meleği, her an ve her yerde bizi yoklayabilir.

Ve ne kadar lüks imkanlarla yapılırsa yapılsın, yolculuk bugün de riskli ve meşakkatli.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.