TSK aptal değil ama siz aptalsınız

TSK aptal değil ama siz aptalsınız

Bayoz'da değilde Taraf'a kızanlara çattı..

Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı Balyoz darbe planı medya dünyasına da bomba gibi düştü. Faydalanılacak gazeteciler, içeri tıkılacak gazeteciler listesi ortalığı bayağı karıştırdı. Nihal Bengisu Karaca da bugünkü köşesini bu konuya ayırdı.. Balyoz'a değil de Taraf'a kızanları da haşladı.

TİMLERİN LİSTESİ DE YAYINLANMIŞ
SARIKIZ, Yakamoz ve Ayışığı'nın bir parçası olan Balyoz darbe planı günlerdir tartışılıyor. Belgeyi yayınlayan Taraf Gazetesi, sadece planları ve o planlara yön veren niyeti açık etmiyor, aynı zamanda dizi dizi listeler yayınlıyor. Bu listelerin bazılarında darbeye zemin teşkil edecek, yani darbenin yapılmasını, yurt çapında olağanüstü haller, sıkıyönetimler ilan edilmesini, yani zaten tam manasıyla hükümet olamayan sivil seçilmişlerin elindeki yetkinin tamamına sahip olmayı mümkün kılacak eylemler de ortaya konmakta, o da bir şey değil, bu eylemleri icra edecek timlerin listesi de yayınlanmış bulunmakta.

KENDİ KENDİLERİNİ GAZA GETİRİYORLAR
Tepkiler değişik değişik. Bir grup her zaman yaptıkları gibi şimdi de planları "hayatta inanmam" tepkisiyle karşılayarak, gazeteyi uydurmakla itham ederek, planın etkisini hafifletmek istiyor. Ki mazurdurlar, "kendilerinden faydalanılacak gazeteciler listesinde" isimleri geçmiş, bu tatsız durumla kendi kendilerini gaza getiriyorlar.

TSK'DAN YAPILAN AÇIKLAMA İNANDIRICI DEĞİL
Sadece birkaç kişi kendisine duyduğu güvenle, isminin bu hoş olmayan listede geçmesinin kendisini esir etmesine izin vermeyerek gerçek bir başarı sergiledi. "Balyoz Planı iddiasının doğru olduğuna inanıyorum. En azından büyük bölümünün. Çünkü Genelkurmay'dan yapılan açıklamalar pek inandırıcı değil" diyebildiler.

TARAF'IN BU LİSTEYİ UYDURDUĞUNA İNANMAK İSTERLER
İşin doğrusu "tutuklanacak gazeteciler listesi" ve "kendisinden yararlanılacak gazeteciler listesi" gibi listeleri yayınlamak, ayrıştırıcı olmasının ötesinde tehlikeli bir iş, benim böyle bir yetkim olsa bir kere değil beş kere düşünürdüm. Tutuklanacaklar listesinde yer alan biri çıkıp dik durmak adına "Bu benim için şereftir" der ve diğer liste otomatikman "şerefsizler listesi" haline gelir. İş şeref çatışması haline gelince, asıl meselenin gölgede kalması kaçınılmaz olur. Kendilerini "kullanmayı" planlayan kuruma gücenmiş olanlar bile, onca yazıp çizdiklerini bir lahzada çöpe atamayacaklarından güzide kurum belledikleri TSK'ya yüklenemezler, gazetenin bu listeyi uydurduğuna inanmak isterler. Nitekim işi bu raddeye vardırdılar. Hem de listenin içerdiği saçmalıklardan dem vurarak.

BU HAYALİ KIRAN NEDEN TSK OLMASIN
Listedeki bazı isimleri darbe yanlılığı ile ilintilendirmek sahiden hayal gücü gerektiriyor gibi görünüyor, ama bu hayali kuran neden TSK olmasın? Belli ki o 137'lik listeye, potansiyel buldukları her ismi katmışlar. Aslına bakarsanız, bunda bu kadar alınacak bir şey yok, çünkü yarın bugün hepimiz bir amaç uğrunda "kullanılacak" insan pozisyonuna düşebiliriz. Çünkü bir sorunun aşılmasını, bir sorunun çözümünü mesele haline getirmiş her adam ve kurum, aynı zamanda o mesele tarafından ele geçirilmiş bir adamdır ve kullanılması mümkün kişidir, buna hepimiz dahiliz.

TSK DEĞİL AMA SİZ APTALSINIZ
Öte yandan ordunun 2003'te sadece dış haberler editörlüğü yapmakla ya da "hayat tarzı" yazmakla meşgul olan insanları "yararlanılacaklar listesi"ne koyacak kadar "aptal" olamayacağını düşünenlere iki çift lafım var. TSK aptal değil ama siz aptalsınız.

GAZETENİN MUTFAĞI KÖŞE YAZARLARINDAN DAHA ETKİLİDİR
Çünkü bir gazetenin öyle mutfak çalışanı vardır ki kimliği, ortada görünen adamdan daha önemlidir. Gerek bağlantılarıyla, gerek geçtiği evrelerle, gerek konvansiyonları ile öyle kilit bir noktada dururlar ve gazetelerine öyle manşetler attırırlar ki köşe yazarından çok daha etkilidirler.

LIFE STYLE YAZARI İSPAT EDER
Hakeza, bazen "life style" yazarlarının da toplumun belli sınıflarını, belli bazı ideolojilerin ya da statükonun yandaşı haline getirmede, kitlelerin çanak tutan bir pozisyon almalarını sağlamada çok etkin görevleri vardır. Sürekli Paris'te içtiği şarabın Türkiye'de bulunmamasından yakınan bir life style yazarı, serbest piyasanın önünün açılmasının ve globalleşmenin erdemlerinin yanına bir artı ekler.

Bunlar arasından türemiş ve durumlarını bir yarı bilinçlilik haline evirmiş olanları, "Şunu yedim, bunu içtim, şurada kendimden geçtim ve renkli hayatımın tek teminatının sivil askeri bürokratik oligarşi tarafından yönetilmekte olan bir ülkede yaşamama borçlu olduğumu bildim, sen de ye, sen de bil" türündeki yazılarıyla halen faaliyet halindedir ki, durumları söylediğimi ispata yeter.