Türbanlı kadının ratingi yok mu?
Mazbut bir hayat yaşayan Araplar neden Türk dizilerine meraklı dersiniz. Sebep pırıltılı hayatlar, işte bu yüzden türbanlının ratingi yok.
Tuna Kiremitçi sordu "niye türbanlı kadınlar başrolde değil"...
Başörtülü yazar Esra Elönü yanıt verdi: "Türbanlı kadının ratingi yok"...
Dün Ertuğrul Özkök olayı köpürttü:
"Dizilerde tecavüze uğramış türbanlı kadın da görmeye hazır mısınız?
Dizilerde kocasını aldatan türbanlı kadın da seyretmeye hazır mısınız?
Dizelerde sevdiği erkekle öpüşen türbanlı kadın da seyretmeye hazır mısınız?"
Bugün Ahmet Hakan dahil oldu tartışmaya:
"Türbanlının ratingi yok çünkü insanlar ışıltılı hayatlar ister"...
TÜRBANLI RATİNGİ OLMAZ ÇÜNKÜ...
Ahmet Hakan örneğini de Türk dizilerine merak saran Araplardan vermiş. Demiş ki:
Yerli diziler ışıltılı hayatlar, alengirli ilişkiler, pırıltılı öyküler anlatılır.
Çünkü insanlar hangi hayatı yaşıyor olurlarsa olsunlar, ışıltılı bir hayatın seyrine dalmak isterler.
Mesela Arap sokaklarının bizim yerli dizilere gösterdiği olağanüstü ilgi ve meraka bakalım:
Gayet mazbut, gayet muhafazakâr bir hayat yaşayan bu insanlar, neden Samanyolu Televizyonu’nun hazırladığı “fazilet öykülerine” değil de, hiç de mazbut olmayan “Gümüş” gibi, “Aşk-ı Memnu” gibi dizilerin peşinden koşuyorlar?
Neden yaşamadıkları bir hayatın seyrine dalmak istiyorlar?
ARTIK TÜRBANLININ HAYATI DA IŞILTILI
Ahmet Hakan sözü burada Türkiye'de değişip zenginleşen muhafazakar burjuvaziye getirmiş. Artık türbanlıların da ışıltılı bir hayatı olduğuna vurgu yapıp sözünü şöyle noktalamış:
10 yıllık muhafazakâr iktidarın ardından...
Yani türbanlı kadınların gayet alengirli kıyafetlerle kamu alanında arzı endam etmesinin, “cipe binen türbanlı” imajının iyiden iyiye oturmasının, “Muhafazakâr kesim burjuvalaşıyor” övünmelerinin alıp başını gitmesinin, muhafazakârların şeker alır gibi Çamlıca’da villa almasının ardından...
Hatta devlet katlarında “türban” imgesinin bir “ayrıcalık” doğurmaya başladığı şu günlerde...
Artık o cevap işlemez.
Çünkü “türban” artık, renksiz, cazibesiz, ışıltısız bir hayatın başat unsuru olmaktan çıktı.
Kısacası Ertuğrul Özkök o soruları sormakta sonuna kadar haklıdır.
Ve o sorulara muhakkak tatmin edici bir yanıt verilmelidir."
Yazının tamamı için