Mustafa Yiğit
Türkan Saylan’a mektup…
Gecikmiş bir mektup bu aslında…
Çok önceleri yazacaktım…
Ama bir türlü cesaretimi toparlayıp yazamadım…
Hakkında o kadar çok şey söylendi ve yazıldı ki, benim yazdıklarım hafif bile gelebilir diye düşünüyordum..
Ancak sanırım sırası geldi…
Bu yazı, her şeyden önce ailemin ve benim sana vefa borcum…
Ben seni herkesten farklı tanıdım Türkan teyze...
Gazetelerde yazılanlar, televizyonlarda konuşulanların çok dışında bir dünyada tanıdım seni…
Hayatımın en kritik döneminde tanıdım seni…
Senin hakkında yapılan ideolojik ve marjinal yorumların dışında biriydin…
Sen laik medyanın da, anti laik medyanın da sunduğu Türkan Saylan imajının dışında biriydin benim için.
O yüzden senin hakkında yazılan ve çizilenlere hiç itibar etmedim ve müstehzi bir şekilde güldüm yanlızca…
Çünkü ben seni yazılanlardan ve çizilenlerden farklı tanıdım…
Evet…
Genç ve parasız, bütün imkansızlıkları iliklerine kadar yaşayan Anadolu çocukları ve gençleri için bu konuşulanların hepsinin dışındaydın…
Her şeyden önce sen, on binlerce genç ve çocuk için hayata tutunmak anlamını taşıyordun…
Okumak ve büyük adam olmak arzusundaki Anadolu çocuklarının bu amacına ulaşmasında çok mühim bir mihenk taşıydın…
Adını ilk kez lise son sınıfta duymuştum…
Yalnızca bağ-kur emekli aylığıyla geçinen aileme yük olmadan nasıl üniversiteyi okuyacağım diye kara kara düşündüğüm bir sırada dünyama girivermiştin.
Kardeşim TRT’de görmüştü ve sana bir mektup yazmıştı …
Yani bir mektupla başlamıştı tanışıklığımız…
Mektuba gecikmeden cevap vermiştin…
Bizleri tanımak istiyordun…
Babasız, on çocuklu bir ailenin hayata tutunma iradesinden çok etkilendiğini söylemiştin…
Zor durumdaki öğrencilere burs veren bir kuruluşun başındaydın.
İnsan hayatında önemli anlar vardır bunlardan birini de o gün yaşamıştım..
Mülkiyeyi kazanmıştım ve çok sevinmiştim, ama üniversiteyi kazanmak kadar önemli bir şey daha vardı ki, okul hayatım boyunca burs alacaktım, mektuba cevabında öyle söylüyordun…
Evet, bu tarihten sonra, milliyetçi muhafazakar bir olmama rağmen, yani ideolojik olarak hep farklı bir yerde durduğum halde, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği bursunu okul bitene kadar almıştım..
Hiçbir baskı görmeden…
Hiçbir karşılık beklenmeden burs almıştım..
Burs aldığım için benden ne namaz kılmamı istemiştin, ne de bağış toplamamı..
Ne laiklik mitinglerine katılmamı istemiştin, ne de modern yaşam ayinlerine katılmamı…
Evet, senin hakkında bilinmeyenlerden biri de buydu…
Farklılıklara saygın vardı, nezaket sahibiydin…
Yoksunluklar ve yoksulluklarla mücadele ediyordun…
Hem de kendi çabaların ve imkanlarınla…
Senin gibi gönüllü arkadaşlarınla…
Bunu bizzat yaşayanlardan biri de bendim…
Okul sömestriydi sanıyorum…
Beni İstanbul’a davet etmiştin ve ilk kez İstanbul’a geliyordum…
İlk kez denizi görüyordum…
İlk kez Sultan Ahmet’i, Topkapı’yı, boğazı görüyordum…
Ve İstanbul’daki ilk namazımı da Kandilli’de senin evinde kılmıştım…
Senin ve benim dünya görüşüm üzerine çok uzun bir de sohbet yapmıştık…
Çok keyifli ve çok doyurucu bir sohbetti..
Benden yalnızca okumamı istiyordun…
Okumamı ve faydalı bir adam olmamı…
Sohbet sırasında gördüğüm şey, öyle bazılarının söylediği gibi senin oruçla ve namazla da bir sorunun yoktu…
Çünkü burs verdiğin, namaz kılan, oruç tutan kızlar vardı senin de okuduğun ve hayatının sonuna kadar destek verdiğin Kandilli Lisesinde…
Sen, cehalet ve sömürü düzenini geleneksellik ve töre adı altında sürdürenlerle mücadele ediyordun…
Özellikle de kız çocuklarının bundan bir an önce kurtarılması gerektiğini düşünüyordun…
Bu yüzden de, dünyadaki doğru olan nadir feminist bir hareketin öncüsüydün…
Erkek karşıtlığı değil, ezilen kadının her platformda savunulmasını arzulayan bir anlayışa sahiptin…
Küçük kızlar, küçük yaşta hayatlarının baharında solmasın diye büyük bir çaba sarf ediyordun…
Bir ara, kadının mağduriyetinin devamını isteyen laik ve anti laikler, uzun yıllardır rantını yedikleri başörtü meselesi girdabına seni de çekip bu çabalarına gölge düşürmek istediler…
Ancak sen itibar etmedin…
Çünkü senin kadınlar için yaptığının laiklik ya da laiklik karşıtlığıyla bir ilgisi yoktu.
O yüzden ne laiklik yanlıları ne de laiklik karşıtları seni doğru anlayabilmişti..
O yüzden “ne şeriat, ne darbe” dediğinde de anlaşılamadın…
****
Bir mektupla tanışmıştık ve yine bir mektupla vedalaşıyoruz Türkan teyze…
Ne tesadüftür ki, en çok sevdiğin ve hayatının büyük bir bölümünü uğruna harcadığın gençlerin bayramında toprağa veriliyorsun..
Hakkını helal et …
Varsa bizim hakkımız, helal olsun…
Allah mekanını cennet eylesin…
Oğullarına ve torunlarına sabır versin…