Fahri Kubilay
Vurmak mı..
Vurmak mı, fotoğraflarını çekmek mi?
Çocukluğumuzda sapan taşı ile başlayan kuş avlama merakı, gençliğimizde silahla avlama merakına ve isteğine. Sonra da; dağ taş demeden saatlerce ardından koşturur bizi. Aslında bunu yaparken asıl gayemizin kuş avlamaktan ziyade, bir müddet de olsa doğa ile başbaşa, iç içe olmak isteğimizin depreşmesidir bu olanlar..
Her Anadolu çocuğunun doğaya, silaha karşı mutlaka bir zaafiyeti, sevgisi vardır. O zaafiyet, çok fazla olmasa da bana da nüksetmiştir. Av merakı ile birlikte doğa sevgisi, gezip gördüğümüz yerlerin güzelliklerini belgelendirmek, başkalarıyla paylaşmak adına fotoğraf merakı son zamanlarda baya baya derin bir sevda haline dönüştü bende.
Fotoğraf çekme işi ile avlanma işi birbirine zıt iki eylem olarak kendini gösteriyor. Birinde mevcut güzelliği geri dönülmeyecek şekilde yok ediyorsunuz, diğerinde ise mevcudu, görüntü olarak da olsa ebedileştiriyorsunuz.
Son zamanlarda televizyon kanalları arasında en çok izlediğim kanal belki de Yaban TV olmaktadır. Yaban TV’deki amatörce çekilmiş görüntüler oldukça ilgimi çekmektedir. Ama, Akseki Bölgesi’nde yani hemen yanı başımızdaki dağlarda yaban keçisi avlama görüntülerini seyrederken içim burkuluyor. Yapılan iş yasal çerçevede yapılıyor olsa da, bu olay yine de içimi acıtan bir durum oluşturuyor bende.
Burada av yapanlar genellikle parası olanlardır. Yerlisi de, yabancısı da basıyorlar parayı ve öldürme ihtiyaçlarını parayla tatmin ediyorlar. İsmail Sünbül’ün haber için gittiği ve tesadüfen izleyenleri görüp çektiği görüntüleri Seydişehirhaber Sitesi’nde izlediniz. O haberde tekeyi vuran ekipte vardı. Tekeyi vuran yabancı, vurma anına kadar tam tamına “25 .000 dolar harcadığını” söylemişti. Bu da olayın bir başka boyutuydu.
Şahsen benim de; bu bölgenin belirli yerlerinde aynı görüntüleri dürbünle izleme fırsatım oldu. Bunu yaparken de çok heyecanlandığımı belirtmeliyim. Bir arkadaşım bana; “tekeler ağacın tepesine çıkmış” demişti. Ben de; “yok canım ağacın tepesinde tekenin ne işi olabilir?” diye karşı çıkmıştım. “Göz yanılmasıdır o” diye de ilave etmiştim. Fakat daha dikkatli bakınca; söylediklerinin doğru olduğunu görmüştüm. Teke, ağacın tepesine çıkmış ve dalın ucundaki taze filizleri yemeye çalışıyordu. Ne kadar hoş görüntülerdi bu görüntüler. Tabii sadece bu görüntülerin heyecanını paylaştım sizlerle. Mekandan bahsetmedim hiç...
Eskiden beri teke ve geyik avcılığı konusunda birçok hikaye anlatılır. Bunların bazıları elbette doğru olabilir ama bir çoğu da masallardan ibarettir. İster hikaye, isterse masal olsun bu konular anlatılmaya başlandığında dinleyenlerin mutlaka ilgisini çeker. Bu konularda defalarca filimler dahi yapılmıştır. Şimdilerde Antalya yolunun da tam bu bölgeden geçmesi ile bu olayları görüntülemek ve belgelendirmek çok daha kolaylaşmıştır. Dolayısıyla eskiden hikaye ve masal olarak anlatılan olaylar şimdi gerçek halleriyle meraklılara sunulabilmektedir.
Bazı şehir efsanesi niteliğinde anlatılan olayları da burada konu etmeden geçemeyeceğim. Doğaseverler için yaban hayatı çok önemli bir konudur. Yaban tekelerini parası olan zenginlerin avladığını biliyor, görüyoruz. Ya parası olmayan av meraklıları ne yapıyorlar dersiniz? Dedikodular had safhadadır ilçemiz Seydişehir’de. İlçede, “Yaban Tekesi etinin dahi satılmakta olduğu” söylenir oldu. Bu konu, inandırıcı olmasa da üzerinde durulması gereken bir konudur diye düşünüyorum.
Bu bölgeler zaten koruma altında olan bölgelerdir. Avlanmanın yasak olduğu bu bölgelerde avlanırken yakalan herhangi bir avcıya ya da böyle bir olaya ne tanıklık ettim, ne de duydum. İnşallah böyle bir olay hiç olmamıştır da ben de sırf bu yüzden duymamışımdır.
Seydişehir’deki birçok insan bu konularda sohbetler açılınca; “yabani hayvanların nerelerde hangi zamnalarda bulunduğunu” çok iyi biliyorlar. “Gitseler sanki elleriyle koymuş gibi bulabileceklerini” söylüyorlar. Demem o ki bu konuda çok meraklı ve bilgililer...
Ben derim ki; “toplum olarak bu yabani hayata daha çok sahip çıkalım. O zaman, belki de bir gün dağların bazı yerlerine kurulan tesislerde, insanlar hem bir yudum çay içer, hem bir lokma bir şeyler yer ve aynı anda da deklanşörlerine basarak bol bol resim çeker ve insanın içini ferahlatan görüntülere imza atarlar.”
Nasıl güzel değil mi? Sizce resim çekmek mi daha güzel olur, yoksa tekeleri öldürmek mi?
Ha ne dersiniz?