Prof. Dr. Ali Akpınar
Yaratılış ve Huy Güzelliği
İslam madde ile manayı, fizik ile metafiziği, dünya ile ahireti birlikte ele alır. İslam ne maddeyi putlaştıran materyalizme geçit verir, ne de sadece manayı esas alan ruhbanlığa geçit verir. O, her ikisini de birlikte ele alır, birlikte götürür. Ve o, insanın maddesini de manasını da mutlu etmeyi hedefler. Dünyada böyle olduğu gibi, ahirette cennet hayatı da hem maddîdir hem de manevî. Yani insanın hem bedenini mutlu edecektir, hem de ruhunu. Cehennem de öyledir. Cehennemde azap hem fizikseldir, hem de psikolojiktir.
Peygamberimizin günlük hayatta sıkça okuduğu şu anlamlı ve hikmetli dua bu bilinci sürekli gündemde utmaya yeter bir duadır:
Allahümme kemâ hassente haklî fe hassin hulukî. Allahım, yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlakımı da güzelleştir. Peygamberimize ait bu dua daha çok aynaya bakınca okunur. Her aynanın karşısına geçince ve insan fizikî her güzelliğini görüp fark edince bu peygamber duasın okumalıdır. İnsanın günlük olarak defalarca aynanın arşısına geçtiği ve aynanın karşısında çok uzun zamanlarını geçirdiği düşünülürse bu duanın ve dua ile elde edilen bilincin insan hayatındaki önemi daha iyi kavranır
Duada fizik ve ahlak güzelliği birlikte isteniyor. Fizikî güzelliğin, devam etmesi dilenirken; ruhî güzelliğin artması isteniyor. Demek ki iki güzellik de önemli ve gerekli. İkisi birbirini tamamlıyor ve destekliyor.
Aslında fizikî olarak hangi konumda olursa olsun her insan güzeldir. Fizikî güzelliğin belli, standart bir ölçüsü de yoktur. İzafîdir, kişiden kişiye değişir. Sözgelimi her anneye, yavrusu dünya güzeli gözükür. Ama manevî güzelliğin ölçüsü vardır. İnsan manevî güzelliklerini sürekli artırmak için çalışmalıdır. Huy güzelliği bu manevî güzelliğin başında gelir.
İslâm gösteriş ve şekilci bir din değildir. Ne var ki O, şekil ve görüntülerin güzel olmasına da özen göstermiştir. Allah kullarının cisimlerine ve dış görünüşlerine değil; onların yönüne ve yoluna, gönlüne ve ameline bakar. Ama bu anlayış, asla paspal, pasaklı Müslümana geçit vermez. Zira Allah güzeldir, güzeli sever. Zaten dış görünüş, iç dünyanın aynasıdır. Onun için kişinin fikri, zikrine, zikri de fikrine yansır.
Cihadda ve namazda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlamak, namazda her rüknü yerli yerince şeklen de güzel yapmak (=ta'dil-i erkan), kıyafetin temiz ve intizamlı olması, saç sakalın bakımını yapıp taramak, hayırlı-güzel işlere sağdan başlamak, sağ ayakla girmek, sağından giyinip solundan çıkarmak, sağ elle yemek, sol elle sümkürmek ve taharetlenmek, hacda hervele-ızdıba-remle yapmak, kabri kıbleye yönelik ve düzgün kazmak, davranışlarda disiplin ve düzenli olmak vb. şeyler İslâm’ın üzerinde durduğu şekil düzgünlüğü cümlesindendir.
Aynanın karşısında durmak da şekil ve görüntü güzelliğini sağlamaya yöneliktir. Aynaya bakarken Rabbimizin bize lutfettiği bir büyük nimetle karşı karşıya kalırız: Her şeyi yerli yerince monte edilmiş, birbiriyle uyumlu ve düzenli çalışan vücut nimeti. Tüm özellik ve güzellikleriyle bize bakan bu nimeti görüp sahibini hatırlamamak, O'na teşekkür etmemek ne mümkün!
İşte bu vesile ile O nimet sahibi yüce kudreti hatırlıyor, şükrümüzü O'na has kılıyor; saçımızı, başımızı düzelterek şeklî düzensizliklerimize bir son veriyoruz. Ama şeklî güzelliklerin yeterli olmadığını, şeklî güzelliğin ahlakî güzellikle bütünleştiğinde bir anlam ifade ettiğini düşünüyor ve duamızı okuyoruz. Rabbimizden yaratılış güzelliği yanında ahlakî güzelliği de istiyoruz.
Tabi ki O'ndan istediğimiz ahlakî güzellik ve Kur'ânî hayat. Örnek insan Peygamber @'in ahlakı olan Kur'ân ahlakı. Yoksa doğruluk-dürüstlük gibi bir kaç kelime ile sınırlanmış, yalnızca vicdan güzelliği değil muradımız.
Aynada gördüğümüz şeklî düzensizlikler gibi, Kur'ân aynasına bakıp ahlakî düzensizlikleri de tespit edip, düzeltmek için seferber olduğumuz zaman en güzeli yakalamış olacağız ancak. Güzel ve yakışıklı olma konusundaki titizliğimizi, iman ve amelî güzellikler için de gösterdiğimiz zaman Yüce Allah’ın sevdiği güzel insanlardan olabiliriz.