Yarın her şey olabilir!

Sayın Demirel’in son zamanlarda sürekli demeçler vermesinden, “istetme” gazeteci dostlarının sayfalarını onun emrine sunmasından yakınlarda çok ciddi bir kriz yaşayabiliriz sinyali geliyor.  

 

Defalarca başbakanlık yapmış, hatta devletin zirvesinde bulunup cumhurbaşkanlığı dahi yapmış bir siyaset adamının uyarılarını izliyorum son günlerde.

Bu uyarılar Demirel ailesi ile ilgili yapılan operasyonlardan dolayı mı yapılmaktadır, yoksa gerçekten önümüzdeki sene yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde mevcut iktidarın cumhurbaşkanını kendi içinden seçmesini engelleyecek manevralara girizgah mahiyetinde midir, işte bunda şüphem var.

 

Ancak bildiğim bir şey var ki, Süleyman Demirel “bir şey biliyor” da konuşuyordur.

 

Ve ya birileri bir şey bildiğini düşünmemizi istiyorlardır da konuşuyordur. O yüzden  Türkiye’de siyasetin ne yönde seyrettiğini gözlemlemek istiyorsak, bu açıklamalara kulak vermeliyiz.

 

Çünkü siyaset sadece bizim görebildiklerimizle değil, çoğu defa göremediklerimizle yürütülen bir süreçtir.

Siyaset, asıl söylemek istediklerini gözden kaçıranlarla ya da gözden kaçırılanlarla söyler.

 

Bazı gazetelerin manşetleri okunmadan geçilmelidir bu yüzden. Çünkü gazete manşetleri de çoğu defa böyledir, ahalinin asıl gündemden uzaklaştırılması için atılır. Mesela 17 Aralık 2004 tarihinde medyada en çok yer bulan haber neydi biliyor musunuz? Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi alacağı günden bahsediyorum. Evet o gün medyayı en çok işgal eden “Biz evleniyoruz” televizyon programı finali! Yani meşhur Semra abla!

 

Ancak şimdi konuşan Semra abla değil, Süleyman Demirel.

 

Peki Demirel ne diyor?

“Ey hükümet, ey parlamento, TSK-İç Hizmet Madde 35’i kaldırın!

Gelin 35. madde gibi iç hizmet kanununa istinaden devlete el koymayı bırakın, gelin anayasayı işletelim. Anayasa’da devletin güvenliği düşünülmüştür. Devletin güvenliğini yasal yollardan sağlayacaksınız.”

 

Peki sen niye 7 defa gidip 6 defa gelen bir siyasi olarak bu maddeyi kaldırmadın diye soranlara da cevabı hazır Süleyman Demirel’in.

 

“O zamanlar benim görevim halkla bütünleşmekti, zaten en çok da 239 milletvekilim vardı,  madem dün biz yapamadık, yarın geç olmadan bugün yapılsın bunlar diye söylüyorum.”

 

“Peki bu cümlelerden ne çıkıyor, düğün değil, bayram değil eniştem beni niye öptü?” diye düşünmeden edemiyoruz, değil mi?

 

Bu çıkışın altındaki asıl gerekçe ne?

Demirel gerçekten demokratik kaygılarla mı bunu söylüyor, yoksa bir yerlere mesaj mı veriyor?

 

Yoksa hükümetin böyle bir işe kalkışıp, daha önce de yaptığı pek çok şey gibi bunu da eline yüzüne bulaştırmasını mı bekliyor? Bunu yakında göreceğiz.

Çünkü hükümet bu üç yıl boyunca ne zaman somut bir şeyler yapmaya kalktı, eline yüzüne bulaştırdı. Ve geri adım attı. Düşünüyorum da, bu üç yıllık icraatında kendine ait bir tane icraatını hatırlamıyorum. Ya IMF, ya AB. Ekonomide IMF, siyasette AB’ye yaslanmış gidiyor. Peki daha nereye kadar gidecek? Sahi AK Parti iktidarının kendine özgü bir icraatını gören bilen var mı? Ben ne gördüm, ne de biliyorum.

 

Bana kalırsa bu oyunlara gelmesin hükümet ve AK Parti Refah-Yol hükümetinin düştüğü hatalara düşmesin. Askerle, milletle değil de kendi içindeki çelişkilerle uğraşsın.

 

Yolsuzlukla mücadele eden bir politika izlesin.

Asıl gerilimi, millete, devlete değil de, hırsızlara. yolsuzlara yaşatsın.

 

Milletle barışık olmayan satılık kalemşorlara yaşatsın. Tabii bunu yapmak ister mi, orası da tartışmalı.

Özelleştirmelerin birilerine peşkeş çekiliyor olma hissi, ihaleler, yolsuzluklar, işsizlik önümüzde dağ gibi duran meseleler. 

 

Benden tavsiye. 

“Yarın geç olmadan?” diyor ya Demirel. Meselenin püf noktası bu.

 

Süleyman Demirel’in bütün söylediklerini bir tarafa bırakarak burada yoğunlaşmak gerekiyor.

 

Yarın her şey olabilir!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar