yazar-64
Yazıyorum ve beşinci hafta
Son dört haftamızı –sadece yıllanmışlığı baza alınacak olursa- üstat(!) makamındaki Yalçın Doğan ile –yine aklın yaşta olduğunu farz eder bir galat-ı meşhur ile- talebe makamındaki Ali Akkuş arasındaki tartışmada dikkatimizi çeken üslup farkının bir ölçüde mukaddimesine ayırmış idik Nihayet bu hafta nihayete geldik…
***
Evet!.. Gelelim Akkuş’a onun yazdığı metinde de belli heyecanlar var… Ama bu biraz daha bir problemi çözmek gibi bir üst zihinsel işlemi gerçekleştiren boynuzun(?) kulağı(?) geçtiği makamdaki birinin heyecanına benziyor. Ama aşağıdaki şu ifadeler kendinden emin bir talebenin(?) alt olmuş bir hocanın(?) karşısındaki duruşu göstermek açısından yeterli olsa gerek…Kim bilir Akkuş’un da tek falsosu budur belki de…Siz buna-biraz tepeden bir ifade olarak telakki edilmezse- idealar aleminde aklın ve iz’anın cehalet ve yalan karşısındaki muzaffer duruşu da diyebilirsiniz:
OLAY AYNEN BÖYLE HOCAM!
“Mesleğe muhabirlikten başlayıp haber yöneticiliği yapmış olan köşe yazarları, yazdıklarını başka gazetecilerin de okuduğunu unutmamalılar. "İstanbul'un orta yeri, Harbiye. Bir kadın taksiye binmek istiyor, şoför kadına bakıyor 'Abla, arabadan hemen in senin başın açık.' Olay aynen böyle birinci elden." Yalçın Doğan'ın 'zorbalık manzaraları' diye yazdığı yazının girişi aynen böyleydi. Bu zorbalığı yapan 'densiz'in bulunup gereken cezanın verilmesi gerekir. Zaman muhabirleri Harbiye başta olmak üzere, bölgeye yakın bütün taksi duraklarını aradı. Onların dernekleriyle görüştü. Sözlü ya da yazılı böyle bir şikâyet olmamış. Taksiciler, 'Bir plaka versin gereğini yapalım.' deyince Yalçın Doğan'ı aradık. Yazısı yayınlandığı gün, müsait olmadığını belirtip ertesi gün aranmasını istedi. İkinci gün görüşüp haberi yayınladık. Dikkat edilirse bizim haber, Doğan'ın yazısından iki gün sonra çıktı. Tek taraflı haber yazmadığımız için Yalçın Doğan'ı beklemek bizim için zorunluluktu.
Haber yayınlanınca bir taksici gazetemizi aradı. İsmini ve telefonunu vererek 'akıllara ziyan şeylerden' bahsetti. Hangi televizyon olursa çıkacağını ve Yalçın Doğan ile nasıl polise kadar gittiklerini anlattı uzun uzun. Kayıtları bizde mevcut. Sakallı görünümü nedeniyle duyduğu hakaretleri, parasını alamadığını, daha neler neler. 'Olay aynen böyle, birinci elden' deyip yazmak bize yakışmadığı için Yalçın Bey'i üçüncü kez aradık. Doğru olmadığını söylediği için haberi girmedik. Belli ki bu taksici Doğan'ı çok rahatsız etmiş. Hemen yayın yönetmenimize ulaşıp muhabirin aramasından duyduğu rahatsızlığı iletmiş. Bunu mahalle baskısı olarak yorumlayıp yazacağını söylemiş.
Dün 'Karşı mahalle baskısı altındayım' diyor. 'Olay aynen böyle, birinci elden' dediği kaynağını da açıkladı. Yakın bir arkadaşının eşiymiş. Plaka alınmamış, şikâyet olmamış. Ama sonuçta Harbiye'de çalışan taksicilerin hepsi zan altında kaldı. Valilik de, 'taksicinin plakasını istemiş'. Bizim aramamız mahalle baskısı ise, valiliğin sorusuna ne demeli? Resmî baskı olabilir mi? Yalçın Doğan, 'haber müdürü' olarak özür dilediğimi söylüyor. Nazik bir üslupla, 'doğru bilgi için çalışıyoruz' demiştim. Soru sormak özür dilemeyi gerektirecek bir durum değil ki. Biz doğruyu bulmak için hep soracağız…”
İfadeler son derece net… Kendinden emin ve somut gerçekleri arayan birinin tarz-ı ifadesi…
… VE TALEBENİN(!) DERSİ
Ve talebe son noktayı koyuyor… Bu da yazımızın kabul buyurulursa hatime cümlesi olsun: “Olay aynen böyle: Sormadan gazetecilik olmaz.” (ALİ AKKUŞ)4