Ümit Savaş Taşkesen
Yokluğun albümü
“Acı çekmek ruhun fiyakasıdır”
Dokuz yıl oldu sevgili. Parmağımıza, kalbimize yüzük takalı dokuzuncu yılı geride bıraktık. Yıl hesabım yine hatalıysa kusura bakma sevgili. Tamlanan ya da tamamlanacak olan yılları, hangisinden çıkıp hangisine girdiğimizi hala iyi hesaplayamıyorum, biliyorsun, hep bildiğin gibi. Bunca zaman sen hem tamamlayan, oldun, tamlananan, tamamlanan değil.
Yetişemediğim yerlerde elini uzatıp, yanımda, arkamda, hep destek oldun. Eksiklerimi kapatan, tamamlayan, derdime derman oldun. Yıldığım, yorulduğum, bıraktığım, umutsuzluklara düştüğüm zamanlarda dahi sen hiç yılmadın. Verdiğim acılara sıkıntılara, olmam gereken zamanlardaki yokluklarıma makul bir gerekçe buldun hep. Sitemlerin, acıların, üzüntülerin, hayalkırıklıkların, beklentilerin taşıp patlamadıkça gönlünde bana bir sağnak düşürmedin hiç, razıyım senden, var olasın!
“gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin,
Dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları”
Oysa şimdi bilmem kaç bin kilometre, dağ taş toprak deniz uzakta, uzunluk ölçüsünün mil ile ölçüldüğü bir diyarda, akşam oturmuş “sen yokken” adlı bir yokluk albümüne takılıyor gözlerim. “Yok” kelimesine bile tahammülüm yokken, bir de “sen yokken” olunca albüm, acı bir tortu iniyor gönlüme bunca uzakta, böyle evliliğimizin yıldönümünde... yanında olmadığım zamanlarda ıskaladığım hayatı düşününce, bu kadar uzakta, sizden uzakta geçen zamanı o fotoğraf sahnesindeki bir an için satar, siler geçerdim.
İşte bunca zaman, olmam gerektiği yerde ve zamanda şu anda olduğu gibi yine, olamadım bir türlü, biliyorum. Düzensizliği ve dağınıklığı, savrukluğu, dikkatsizliği, önemsememeyi aileden ayrı geçen zamanları, programları bir marifet saymışım, ne ahmaklık bu. Zamanlamada hep geç kaldım. Ama işte iki küçük aslan oğul anası sevgili, biliyordun ki bu istenerek yapılan bir şey değildi.
Şimdi hatırlıyorum da, senei devriyesine geldiğimiz nikahımıza bile araba bulamayıp geç kalmıştım. Ne hediye, ne de fotoğrafım yoktu. Şipşak çekilen, siyah, ucube bir resmimi eklemek zorunda kalmıştık cüzdana ne yazık ki. Şimdi olsa...
“benim bu sası karanlığa zorla,zorlayarak
tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
yeter ki
sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için
sen bir daha beni saçlarınla sıyır
ağdalanmış sevincimi hışırdat,bunu yapabilirsin”
Şimdi ben yokum, oğullarım büyürken yanında sevgili. Aramızda mesafeler, dağlar, ovalar, yollar var ben yokum. Bir yokluğun fotoğrafı ancak böyle çekilir. Oysa eskiden, Sen yokken diye bir albüm yoktu. Sen ben ve oğullarımız vardı. Biz vardık. Ve “sen yokken”, evlenmeden önceki bir zaman dilimini ifade ederdi. Sen yokken adlı albümde evlenmeden önceki resimlerimiz dururdu. Bu yokluğumdan önce, sen yokken albümünde geçmişe ait resimler, anılar bulunur, anlatılır konuşulurdu.
“her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük
senin sessiz gururunda homurdanan tufanı
hesabetmiş değil”
Ama şimdi sen yokken adlı albüm, seninleyken senle olamadığım zamanları hatırlatıyor sevgili. Oğullarımız, işte bir masanın etrafında, gezide, sokakta, sofrada, uyurken ya da gezerken, doğum gününü kutlarken ya da karne alırken, öksürürken, mızlarken, kafasını duvara vurup yardığında kan akan başıyla ağlarken ve kanayan kafaya dikiş attırırken, hastanenin laboratuvar koridorlarında sonuç beklerken, bir diğeri hızını alamayıp alnını kapıya çarpıp da balon gibi şişerken ya da işte sana sarılıp dizlerinde uyuya kalırken iki küçük aslan, birisi yemeğini yememek için diretirken, diğeri gecenin bir yarısında kalkıpta nedensiz ağlama krizlerine girdiğinde de ben yoktum. İnanıyorum, yokluğun zamanı geçecek.
Artık yeter. İkinci bir sen yokken albümü olmasın artık sevgilim, eşim. Bunca yokluk yeniden var etmek için aşkı, biliyorum... İnanıyorum “sabır rahatlığın anahtarıdır”.
“Gözlerim nemli değil”.
Hasretle...
*Şiirler, İsmet Özel