Yoksa YSK ve BDP paslaştılar mı?

Yoksa YSK ve BDP paslaştılar mı?

Dicle ve Zana’yı “veto yesinler de millet galeyana gelsin, böylece biz de oyları toplayalım” diye mi aday gösterdiler? Çünkü Zana ve Dicle’nin yedekleri şimdiden hazır bile.

Sedat Laçiner/ Star

Al YSK’yı vur BDP’ye

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararına neresinden baksanız tam bir skandal... Üstelik özürleri de kabahatlerinden büyük... Neymiş 2 BDP’li milletvekili Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak aslında geçen seçimde de aday olamazlarmış, ancak eski mahkûmiyetleri tespit edilemediğinden aday olmuşlar. Önceki seçimde Diyarbakır Milletvekili Kışanak’ın kızlık soyadı ile kayıtlı mahkûmiyeti fark edilememiş, ancak şimdi fark edilmiş.

YSK 4 yılda bir genel seçimleri yapsın diye kurulmuş bir yargı organı. İşi gücü seçim yapmak ve bu YSK geçen seçimde 550 milletvekilinden 2’sinin aslında aday olmaması gerektiğini söylüyor. Başlı başına bir skandal. YSK bu skandalı tam 4 yıl boyunca bizlerden gizlemiş ve yanlış bilgilerle milletvekili olduğunu iddia ettiği bu kişiler yeniden başvururken bu bilgileri bizimle ve partileriyle paylaşmıyor. Ne zaman bu bilgi kamuoyuna duyuruluyor, hiç kimselerin itiraz edemeyeceği, yeni aday gösterilemeyecek bir zamanda. Burada hem bir skandal var, hem de büyük bir kışkırtma. Eğer YSK bunu farkında olmadan yapıyorsa bu da vahim bir durum. Biz seçimleri kimlere emanet etmişiz diye düşünmeden edemiyor insan.

YSK’nın siyasetin sinir uçlarıyla bu kadar oynamaya hakkı var mı? Diğer 10 adayı geçtim, ancak en azından 2 milletvekilinin durumu ile ilgili olarak YSK, adayları ve BDP’yi, hatta Hükümet’i önceden uyarmalıydı. YSK üyeleri “bizim öyle bir görevimiz yok” diyebilirler. Doğrudur, hukukçu olmayı salt metin okumak olarak alırsanız öyle bir göreviniz olamaz. Oysa ki YSK’nın asıl görevi seçimleri sağlıklı bir şekilde yapmaktır, sistemi rahatlatmaktır. Yoksa önüne kanun maddelerini alıp cümle cümle en olmaz şekliyle birebir uygulamak değildir.

BDP de kışkırtıyor

YSK böyle de, BDP çok mu farklı? Diyelim ki Kışanak ve Tuncel konusunda basiretleri bağlandı, milletvekilliklerinden dolayı şaşırdılar. Ya diğer 5 aday konusunda sonucun böyle olacağını tahmin edemediler mi? Daha öncesinde gidip işin uzmanlarından, hatta YSK’dan görüş almayı denediler mi? Yoksa bazı adaylarının veto yiyeceğini zaten biliyorlar mıydı? Örneğin Hatip Dicle ve Leyla Zana’yı “veto yesinler de millet galeyana gelsin, böylece biz de oyları toplayalım” diye mi aday gösterdiler? Çünkü Zana ve Dicle’nin yedekleri şimdiden hazır bile. Belli ki YSK’nın bazı kararları BDP’ye sürpriz olmamış.

YSK kararından sonra BDP’nin şiddet içeren protestoları da üzücü. BDP taraftarları güya protesto yürüyüşleri düzenlediler. Yüzlerde maske, sadece gözler görünüyor. Ellerde molotof kokteylleri ve taşlar... Protesto yürüyüşü yaptıkları şeritten karşıdan gelen araçları taşladılar... Ambulânsı, postaneyi, bankamatikleri ve polis araçlarını ateşe verdiler. Bu nasıl bir nefrettir? Bu nasıl bir şiddet aşkıdır?

Ayrıca YSK’nın kararından hareketle “Kürtlere siyaset yolu kapandı, dağ gösterildi” türü açıklamalar da son derece yakışıksız ve maksadını aşıyor. Bunu söyleyen kişiler son 4 yıl boyunca TBMM sıralarında oturdular, ağızlarına geleni Türkçe ve Kürtçe olarak saydırdılar. Hala da konuşuyorlar. Ayrıca önümüzdeki seçimde de en az grup oluşturacak kadar milletvekili çıkarabilecekleri ortada. Şiddet dilini terk edip halkı ikna edebilseler aslında % 10 barajını da çoktan aşabilirlerdi. Medya, yargı ve siyaset kanallarının tamamı Kürtçülere açık. En azından şunu söyleyebiliriz, sistem Kürtler için hiçbir zaman olmadığı kadar açık ve siyaset alanı hiçbir zaman olmadığı kadar genişlemiş durumda.

Kısacası bu skandalda hem beceriksizlik, hem basiretsizlik, hem de kışkırtıcılık var... Birbirlerini meşrulaştıran kışkırtıcılarla geçti onlarca altın yıl. Baylar bayanlar, artık karar verin, maksadınız üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?