A.Cenap Kendi
Yüksek mezarlık ve şu anki durumu
Gönül penceremden
Yüz yıl öncesi ve bugün
Hayatım eserlerim ve hatıralarım
Şimdiki Şeyh Sadreddin Türbesinin tam karşısına İsabet eden apartmanların önünde asfalt yolun kenarında sıkışmış kalmış bir vaziyettedir. Takriben 100 metrekare kadar etrafı çevrili bu mahalde yatan on adet kabir tespit edebildik. Bu kabirlerin başuçlarında dikili taşların üzerindeki yazılar okuyamadığından birisi hariç kimlikleri tespit edilememiştir. Tespit edebildiğimiz kabirde ise "İmam-ı Bosiri" Hazretleri yatmaktadır. Kültür Bakanlığınca koruma altına alınmış ulan ve baş ucuna dikilen levhadan aldığımız bilgilere göre İmam-ı Bosiri’nin ölünü Hicri 694’tür. Doğumu hakkında herhangi bir bilgi edinilememiştir. Başka kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre İmam-ı Bosiri Hazretleri büyük bir İslam âlimidir. Şeyh Sadrül-din Mühammed El Konevi zamanında yaşamış, Onun ölümünden yaklaşık yirmi bir yıl sonra Hakk’ın rahmetine kavuşarak şimdiki istirahatgahına defnedilmiştir. Yüce Mevla katında dualarımız o yönde olsun ki, Cenab-ı Allah Cellücelalü sevdiği bu kullarının ruhu şerifleri hürmetine bütün İslam alemini bugünkü ağır şartlardan, canavarlaşmış insanların zulmünden, gafletin pençesinden, arzi ve semavi felaketlerden masum kılsın. Aziz vatanımızı insanlarımız, geçmişimizi geleceğimizi, bir hilal uğruna şehit düşen kahramanlarımızı ve cihanşümul şanlı ordumuzu güçten kuvvetten düşürmesin.
3. YÜKSEK MEZARLIK
Yüksek mezarlığın geçmişi ve hali hazır durumuna dair yapmış olduğumuz araştırmalardan elde ettiğimiz bulgulara göre mezarlığın kuruluşu Selçuklu Devletinin kuruluşu ile yaklaşık aynı yıllara rastlar. Mezarlığın bozulmadan önceki konumu kuzeyde Larende Caddesi’nin bitiminden başlar, şimdiki trafiğe göre eksi Meram gidiş yolu boyunca tren yolu üst geçit köprüsüne kadar.
Doğudan şimdiki balık pazarı önündeki Söylemez Türbesinden Pirebi Caddesine kadar, oradan da uzantısı batıya doğru demiryoluna kadar devam ederdi. 800 yıl kadar Konya insanına kucak açmış, birçok alimleri, zalimleri, suçluları, suçsuzları, iyileri kötüleri bağrına basmış Huzur-u İlaki'ye kavuşacakları güne kadar konuk etmiştir. 1930’lu yıllara kadar cenaze gömülmüş olan bu mezarlık, o günün şartlarında görülen lüzum üzerine bozulmuş, toprağı parselasyona uğramış, bir kısmı kurum ve kuruluşlara tahsis edilmiş, bir kısmı da satılıp parası ile belediyeler hizmet üretmişlerdir. Şimdi bu kutsal toprağın üzerinde sayacağımız şu yapılar yer almaktadır;
Doğuda Söylemez Türbesi bir kale gibi yıllardan bu yana durmakladır. Doğuya doğru az ilerisinde balık alım satım tesisleri inşa edilmiştir. Bu tesise bitişik 20 bin metrekarelik saha üzerinde yan kapalı Pazar yeri inşaatı yapılmış olup her cumartesi ve Pazar günleri Pazar kurulmakta, şehir halkının büyük ihtiyacı karşılanmaktadır. Az daha ileride sırasıyla Ticaret Lisesi, Anadolu Lisesi tesisleri yer almaktadır. Açılan ara yollardan sonra Öğretmen Evleri, batıya doğru iki yol arasında uzanır gider. Batıya doğru son halka yeni Tapu ve Kadastro binası yer almaktadır. 1900-1918 yıllar arasında Haydarpaşa’dan başlayıp Şam ve Bağdat’a kadar uzanacak olan tren hattının Konya’dan geçmesi ile tartışmalı güzergah tespiti sırasında yaşanan bazı sıkıntılar yakın tarihte cereyan ettiği için iyi bilinmektedir. Önemine binaen bir nebze temas etmek istiyoruz…
Tren hattının 1900’lu yıllarda Konya’dan geçişi sırasında mezarlıklarla ilişkisi dolayısıyla yaşanan bir sıkıntının öyküsü var; onu naklediyoruz. 1900’lü yılların başında, raylı sistemin (Tren) Türkiye’ye girmesi ile Haydarpaşa’dan başlayan hattın Eskişehir-Afyon-Konya üzerinden Şam ve Bağdat’a ulaştırılması o zamanki 34. Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han tarafından devlet politikası olarak kararlaştırılmış ve işe başlanmış, ancak 1909 yılında Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilip yerine Sultan Mehmed Reşad Han’ın tahta oturması ile Türkiye sathındaki demiryolu şebekesi Sultan Reşad zamanında devam ettirilmiştir. Bu arada raylı sistemin Konya’dan geçmesi ve istasyonun konumlandırılması sırasında, o günkü Konya ileri gelenlerinin itirazları ile karşılaşılır. Sebep, Almanların hazırladığı projeye göre tern hattı, şimdiki yerinden değil, Mevlana Türbesi’nin doğuya doğru daha ilerisinden geçmesi ve istasyonun o tarafa konumlandırılması öngörülmektedir. İşte Konyalılar buna itiraz eder. Rayların Aslım’a doğru daha doğuya kaydırılması ısrarlı talep vardır. Mesele Padişaha intikal ettirilir. Gelen emirde rayların daha doğuya değil daha batıya, şehrin bitim noktasına kaydırılması emrolunur. Gerekli çalışmalar yapılır, istasyona en münasip yer olarak şimdiki stadyumun bulunduğu alan üzerinde durulur. O tarihte o mıntıka sağı solu, önü arkası bomboştur. Ekin tarlası halindedir. Atatürk Anıtı da yoktur. Lakin bu güzergâh üzerinde büyük bir mahsur ortaya çıkar. Güneyde yüksek mezarlık, kuzeyde Sadreddin Konevi ve Turgut Bey Mezarlığı vardır. Tern hattı buradan geçtiği takdirde bu mezarlıkların üzerinden ikiye ayrılıp geçecektir. Padişahın bu gibi kutsal mekânlara olan hassasiyeti göz önüne alınarak danışılır. Gelen cevap çok net ve serttir. Rayların, mezarlıkların batıda bittiği yerden döşenmesi emrolunur. Böylelikle istasyonun konumu bugünkü yerine kaydırılır. Bu tarihi dokümanlardan da anlaşılacağı veçhile, bu mezarlıkların batıdaki sınırı demiryollarına kadardır.
Aşağı yukarı bin yıllık geçmişi olan bu kutsal mekânların üzerinde yatan atalarımızın durumlarından tek tek bahsetmemiz elbette mümkün değildir. Ancak, sırası geldikçe manevi kökenli bir anımızı kısaca bahsedeceğiz. Olay 1960’lı yıllarda idi.
Devam edecek…