Mustafa Yiğit
11 Eylül, 12 Eylül
Öyle sayılara, rakamlara takılacak bir yapım yok.
Ebced usulüyle uğraşacak kadar derin de değilim.
Ancak iki ardıl sayının Türkiye ve dünya siyasi tarihi açısından büyük bir öneme sahip olduğunu söylemek istiyorum.
11 ve 12 sayıları sıradan gelmiyor bana…
11 Eylül ve 12 Eylül tarihlerini hatırlatıyor her seferinde…
Bu iki gün sıradan günler değil.
Birisi dünya tarihinin diğer Türkiye tarihinin seyrini değiştirdi.
11 Eylül…
11 Eyül’le birlikte ABD “görülen lüzum üzerine” terörle mücadele adı altında pek çok yeri işgal etti. Yüzbinlerce Müslüman terörist muamelesine tabi tutuldu, yerinden yurdundan edildi. İslam dünyasının neredeyse tamamı terörist ülke muamelesi gördü. Avrupa’da İslamafobi yükseldi. Irkçı yaklaşımlar zirveye oturdu.
Kurulan yeni dünya düzeninde komünizm tehlikesi yerine ikame edilen şey “İslami terör “ şeklinde formüle edildi.
İslam dünyasının buna karşı güçlü argümanlarla karşı ortaya çıkamadı. Kendini savunmak durumunda kalması ise işin vahim olan tarafıydı. Adeta bir suçluluk psikolojisiyle davrandı. Batının tarihindeki kanlı katliamları, sicili bozuklukları gündeme getirmektense “biz yapmadık” psikolojisine girdi. Müslümanların terörle uzaktan yakından ilgisi yoktur olamaz da demek yerine ABD’nin, batının hazırladığı terörle mücadele çalışmalarının altına imza attı, İslam dünyasını terörist ilan eden yaklaşımları adeta onayladı.
Sınır kapılarında, havalimanlarında kendilerine terörist muamelesi yapanlara “buna hakkınız yok” diyemedi.
11 Eylül, İslam dünyası üzerine kurgulanan bir olaydı ve küresel güçlerin kendilerine yeni düşman yaratılması operasyonuydu bu da başarılı oldu.
Adım adım Ortadoğu, Afrika ve İslam coğrafyası bu görülen lüzum üzerine işgal edildi…
12 Eylül…
“Daha güzel ve daha müreffeh bir Türkiye, bu düzen değişecek, tam bağımsız Türkiye” gibi sloganlarla sokaklara dökülen çocuklar sloganlarını silahlarla konuşturmaya başlayınca yani kan gödeyi götürünce ülke büyük bir kaosa doğru sürüklenmiş ve 1980 yılında 12 Eylül darbesi vuku bulmuştu.
Darbeyi yapanlar bu kadar kan akmasına göz yumulmasını “darbenin olgunlaşmasını bekleme” olarak ifade etmişlerdi.
Darbe sonrası binlerce insan 12 Eylül zindanlarına atılmış, işkenceler görmüş onlarcası gençliğinin baharında idam sehpalarına gitmişti.
Uzun bir apolitik döneme girilmiş, siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri yasaklanmış, toplumun en dinamik unsurları adeta saha dışına itilmişti.
Ülke ekonomisi küresel sermayeye açılmış, üreten değil tüketen bir toplum yapısı empoze edilmiş, modernleşme adına pek çok değer tersyüz olmuştu.
12 Eylül, doğrusu yanlışı tartışılır ama Türkiye’de ülkesini bir şekilde daha güzel bir geleceğe taşımak isteyen gençlerin taleplerinin terörize edilmesi sonucunu doğurmuş ve bu da darbenin meşruiyetine zemin hazırlayarak milli demokrasiden ziyade, küresel güçlerin iktidarına teşni olan bir Türkiye’yi 2000’li yıllara taşımıştır.
Bu iki ardıl sayı hiç de masum değil yani…