Alttan: AK Parti yol ayırımında

Alttan: AK Parti yol ayırımında

Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan, aradan geçen 2 haftaya rağmen Uludere'nin aydınlatılması konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamasını eleştirerek, AK Parti'yi uyardı.

Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan, aradan geçen 2 haftaya rağmen Uludere'nin aydınlatılması konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamasını eleştirerek, AK Parti'yi uyardı.
 
Yazısında "34 sivilin savaş uçaklarıyla paramparça edildiği bir olaydan günlerce sonra bir iktidar hâlâ “hata varsa” diye mırıldanıyorsa, o iktidar suçtan arınamamış bir devletle koyun koyuna girmiş, halkından uzaklaşmış bir iktidardır." diyen Altan, AK parti'nin yol ayırımında olduğuna dikkat çekti.
 
Altan bu yol ayırımını da "Önlerindeki tercih açık, bu sistemi değiştirip halkla kol kola mı iktidarlarını sürdürecekler yoksa sisteme esir olup, halka arkalarını dönüp devletin koynuna girerek mi iktidarlarını sürdürmeye çalışacaklar?" cümleleriyle özetledi.
 
Altan, eeferandumdan önceki AK Parti ile bugünkü AK Parti arasında dağlar kadar fark olduğunu da ileri sürdü.
 
İşte Ahmet Altan'ın o yazısı
 
Muhteşem an...
 
Galiba şu son zamanlarda en çok duyduğum soru, “AKP ne yapmak istiyor” sorusu.
 
Bu, çok yersiz bir soru değil.
 
Referandumdan önceki AKP ile bugünkü AKP arasında dağlar kadar fark var.
 
En büyük farklılık “devletin içindeki suçlarla” ilgili tutumu.
 
Daha önce bu “suçları” açığa çıkarmak, hukukun önüne getirmek, suçluları yargılatabilmek için halkın desteğini sağlamak isteyen AKP, bugün suçların üstünü örtmeye, şeffaflıktan kaçınmaya uğraşıyor.
 
Şu son Uludere faciasına mim koyun.
 
İlerde AKP tarihi yazıldığında bu olayın ciddi bir “kırılmanın” en önemli aşaması olarak değerlendirileceğini sanıyorum.
 
34 sivilin savaş uçaklarıyla paramparça edildiği bir olaydan günlerce sonra bir iktidar hâlâ “hata varsa” diye mırıldanıyorsa, o iktidar suçtan arınamamış bir devletle koyun koyuna girmiş, halkından uzaklaşmış bir iktidardır.
 
Ne demek hata varsa?
 
Hata “yoksa” kasıt var demektir.
 
Ki “kasıt” olabileceğine dair de ciddi kuşkular duruyor ortada.
 
Hükümet bu konuda hâlâ bir açıklama yapmadı.
 
Hata varsa “hatalı” olanın, kasıt varsa “suçlu” olanın ortaya çıkarılması gerekmiyor mu?
 
Hükümet neden bu korkunç katliamın içyüzünü halkından saklıyor?
 
AKP “sistem muhalifi” bir partiyken neden şimdi “sistem yandaşı” bir devlet partisine dönüştü?
 
Sanırım AKP şu anda içinde bunduğumuz durumu, Faust’un şeytana “zamanı durdur” dediği o “en muhteşem an” olarak görüyor ve şu andaki dengeyi sabitlemeye çalışıyor.
 
Başbakan Erdoğan ve AKP, “devlet yönetimini” ele geçirdiğine ve sistemi kendi kontrolüne aldığına inanıyor.
 
Anlayabildiğimiz kadarıyla, kendi kontrolünde olduğu sürece “sistemin bozukluğundan” rahatsız değil, tam aksine, egemen güce büyük bir iktidar alanı açan bu çarpık sistem ona çok çekici gözüküyor.
 
Bu pespaye sistem aynen devam etsin istiyor yeter ki denetimi kendisinde olsun.
 
Seksen yıldır yaşadığımız sistemin içyüzünü, insafsızlığını, vahşetini, sorunları çözmekteki çaresizliğini korkunç biçimde önümüze seren Uludere katliamını sessizce geçiştirmeye çabalaması da bu yüzden.
 
Ne “Kürt meselesinin niçin çözülemediğini” sorgulatmak istiyor, ne “ordunun denetimsizliğini” sorgulatmak istiyor, ne halkına hesap vermek istiyor.
 
Bu sistem suç üreten bir sistemdir ve bu sistemle kol kola giren suça bulaşır, sonunda da siyasi bir paçavraya döner.
 
Daha önce Demirel de, Mesut Yılmaz da, Tansu Çiller de sistemin denetimini ele geçirip, sistemle anlaşmaya çalıştı, şimdi ne halde oldukları belli.
 
Gerçek demokrasilerde Uludere katliamı türünden faciaların gerçeği hemen halka açıklanır, sorumlular hem siyasi olarak hem de yargısal olarak bunun hesabını verirdi.
 
AKP yöneticilerinin “asla üstünü örtmeyeceğiz” demesine rağmen neden biz iki haftadır bu olayın içyüzüyle ilgili bir tek resmî açıklama görmedik, neden bir albaydan başka görevden el çektirilen kimse olmadı?
 
Çünkü bu sistem “demokrat” bir sistem değil.
 
Eğer sistem demokrat değilse, eninde sonunda onun yönetimi “en güçlü olanın” eline geçer, demokrasinin ve hukukun olmadığı yerde de en güçlü olan “silahtır” her zaman.
 
Bu ülkenin bütün sistemini baştan aşağı değiştirmeden, iktidarı gerçekten halka teslim etmeden, bu ülkedeki herkesi eşit ve özgür kılacak temeli kurmadan, 12 Eylül’ün fersude mirası üstüne iktidarını inşa etmeye kalkan, sonunda Uludere gibi korkunç facialarla, katliamlarla, suçlarla karşılaşır ve yavaş yavaş o suçun parçasına dönüşür.
 
Ordunun denetimini ele geçirdiğini sanan AKP, neden Uludere gibi bir facianın göz göre göre gerçekleşmesini engelleyemedi?
 
Çünkü ordunun denetimi, o aksini sansa da onda değil ve bu sistem sürdüğü sürece de hiçbir sivil iktidar o denetimi ele geçiremez.
 
AKP’nin muhteşem bir ekonomik başarısı, müthiş bir halk desteği, “sistemle savaşta” çok parlak bir geçmişi var, bütün bunlar ona bu ülkeyi değiştirme, demokratikleştirme, özgürleştirme kudreti veriyor, bunu kullanmayıp sistemin koynuna girmenin nasıl bir sonuç sağlayacağını sanıyorlar?
 
Bu ülkenin bütün büyük sorunlarını çözebilirler.
 
Önlerindeki tercih açık, bu sistemi değiştirip halkla kol kola mı iktidarlarını sürdürecekler yoksa sisteme esir olup, halka arkalarını dönüp devletin koynuna girerek mi iktidarlarını sürdürmeye çalışacaklar?
 
Biz var gücümüzle AKP’ye halkından vazgeçmemesi, suçları saklamaması, iktidarı devletle değil halkla birlikte sürdürmesi gerektiğini söylemeye çalışıyoruz.
 
Ama neticede kararı onlar verecek, tercihi onlar yapacak.
 
“Dürüstlükten” sapanlara “yapmayın, o yolun sonu bataklık” demekten başka bir şey gelmez bizim elimizden