Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Çanakkale ruhu üzerine
Millet olarak Çanakkale zaferinin 96. yıldönümünü idrak ediyoruz. Bir defa daha bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. İslam’da şehitlik yüce bir mertebe olduğu için bütün mü’minler dualarında Yüce Allah’ın kendilerine şehitliği nasip etmesini isterler. Onların bu durumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Mü'minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah'a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (33/Ahzap 23). Bu âyette anlatılan ruhla Çanakkale’yi geçilmez kılan ruh birbirleriyle ne kadar da örtüşüyor. Başkomutanın anlattığına göre karşılıklı siperler arasında sekiz metrelik bir mesafe vardır. Şehit olmak, muhakkak. Birinci siperdekilerin hepsi şehit düşüyor. İkinciler ise, onların üzerine gidiyor. Yaralıları ve ölenleri görüyor. Kendisinin de kısa bir süre sonra sonunun aynı olacağını, öleceğini bilmesine rağmen, en ufak bir gevşeklik yok, sarsılma yok, cihad ruhuyla dopdolu bir duruş var. Mütevekkil bir eda bu. Bilenler Kur’an okuyor, bilmeyenler gönül ve dillerini birleştirerek şahadet ve tekbir getiriyor. Adeta cenneti, namlularının ucunda görüyor, bu yiğit vatan evlatları.
Çanakkale öyle bir yer ki, uğruna 57. alay feda ediliyor. Entelektüel bir kitledir, bu alay. “Biz Anafartalar’a Darülfünun’u gömdük” sözü, bunlar hakkında söylenmiştir. Tıbbiyeliler, Harbiyeliler orada. 1915’de Darülfünun mezun vermiyor. Onbeşliler, liseliler orada. Balıkesir, Konya, Galatasaray, İzmir Liseleri mezun vermiyor, o yıllarda. Henüz bıyıkları bile terlememiş genç evlatlarımız, Çanakkale’de şehit düşmüşlerdir. Bu fedakârlığı, bu cengâverliği, bu kahramanlığı gören Yahya Kemal mısralarında Çanakkale şehitleri hakkında şunları söyleyecektir:
“Taki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın.”
Çanakkale muharebeleri, ehl-i salibin İslam’ı ve bu yurdu haritadan silme girişimlerinin adıdır. Çanakkale ruhu, bizim dirilişimizin arkasındaki güçtür. Rahmetle andığımız şair Mehmet Akif, Çanakkale’de savaşan mücahitleri/Mehmetçiği Bedrin Aslanları’na benzetir:
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedrin Aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
Bir nevi Çanakkale Bedir, orada savaşan İslam askerleri, Allah’ın kendilerinden razı olduğu sahabeler gibidir. Elbette burada bir teşbih yapılmaktadır. Düşünelim, Hz. Peygamber ve İslam’ın ilk bağlıları ilk defa Bedir’de müşrik ordusuyla karşı karşıya gelmişlerdir. Başkomutan Hz. Peygamber savaşı yöneteceği karargâh konumunda olan çadırına çekilmiş, gözyaşları içerisinde sabaha kadar Rabbine ellerini açarak:
“Ey Allah’ım! Bu sana inanmış sayıca küçük topluluk burada yok olursa, sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmayacak, bize yardım et, İslam yeryüzünden silinmesin!” diye gözyaşları içerisinde dua etmişti. Evet Bedir geçilirse, sonuçları korkunç olacak, ama Bedir’de zafer olursa sonuçları bütün dünyayı İslam’ın lehine değiştirecek, etkileyecekti. İşte Bedrin Aslanları bu ruhla cihat etti ve müşrikler büyük mağlubiyet acısı tattılar. İslam bu tarihi dönüm noktasında dünyaya yeniden açıldı.
Çanakkale, kurtuluş savaşımızın bir provasıydı. Eğer Allah göstermesin müstevliler tarafından geçilseydi, Türkiye’nin ve İslam âleminin durumu bugünden çok farklı olurdu. Elbette M. Akif ‘sahabe’nin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Onun, Çanakkale’de savaşan mücahitleri ‘Bedrin Aslanları’na benzetmesi, inanç bakımından olmuştur.
O halde gelin millet olarak Çanakkale ruhunu yeniden keşfedelim. Mütefekkir Nurettin Topçu’nun ifade ettiği gibi, “büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler ebedi olamazlar.” Çünkü o büyük ruhlar, yağmur taneleri gibidir, toprağımıza bereket getiren. Çünkü o büyük ruhlar; yıldızlar gibidir, ay gibidir, güneş gibidir yolumuzu aydınlatan. İşte bu vatan o yüzden büyüktür. Her an hafızamızı tazelemeye ihtiyacımız vardır.
Ne mutlu Allah’ın “eş-Şehîd” ismini söz, inanç ve hayatlarıyla anlamlandıranlara!..