Salih Sedat Ersöz

Salih Sedat Ersöz

Eğitim sistemimizin hâli

Her işin temeli olan eğitim, insanın doğumundan ölümüne kadar kesintisiz süregelen bir olgudur. Eğitim sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, bireysel ve toplumsal faktörleri içinde barındıran çok yönlü bir kavramdır. İnsanın iyi veya kötü yetişmesi ancak eğitimle mümkündür. Türkiye’de yıllardır uygulanmakta olan eğitim sistemi maalesef iyi, güzel, yararlı ve verimli insan yetiştirmekten uzaktır.

Bu konuda yapılan çalışmalar, beklenen olumlu ve faydalı sonuçları hâsıl etmemiş olacak ki, Milli Eğitimde sık sık bakan değişikliği yapılmış ve her bakan değişikliğinde bir öncekinin tam zıddı uygulamalara gidilmiştir. Öyle ki, eğitim deneme yanılma metodunun da ötesinde yap boz oyununa dönüştürülmüştür.

Son yıllarda sağlık alanında da köklü değişiklikler yapılmıştır ancak, o alanda getirilen yenilikler vatandaşa genel olarak olumlu yansımıştır. Eğitimde ise durum maalesef böyle olmamış, her getirilen yenilik, sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş ve çocuklarımız geleceklerini planlayamaz duruma gelmişlerdir.

Mevcut eğitim sistemi her şeyden önce çocuklarımızın milli ve mânevi duygularını geliştirmekten uzaktır. Bu eğitim sistemi ile temel değerlerimize bağlı bir neslin ve Başbakanımızın arzuladığı dindar gençliğin yetişmesi mümkün değildir. Bu konuda son dönemde 28 Şubat’ın getirdiği kesintisiz eğitime son verilerek geçte olsa olumlu bir adım atılmış olsa da bu elbette yeterli bir adım değildir.

Ahlaki yapının gittikçe bozulduğu, boşanmaların büyük artış gösterdiği ve aile yapısının dağılmaya yüz tuttuğu, hırsızlık ve uyuşturucu kullanım yaşının 12- 13 lere kadar düştüğü, saldırganlık ve cinayetlerin büyük boyutlara ulaştığı, maddiyat yüzünden insanların anne babalarını bile gözünü kırpmadan öldürdüğü bir ülkede iyi bir eğitimin varlığından söz edebilir miyiz?

Materyalist zihniyetli insan yetiştirmeye müsait olan ve dünya çapında kendini kabul ettirmiş büyük ilim adamları yetiştirmekten de uzak olan eğitimin müfredatı, Allah korkusu ve ahirette hesap verme duygusu taşıyan bir nesil ile dünyadaki ilmiye sınıfında ön plana çıkmış ve her sahada kendini ispatlamış insanlar yetiştirmeye müsait hale getirilmelidir.

Asrı Saadetten itibaren kurulan İslâm devletlerinin tamamında, bütün ilimlerin ve icatların kaynağı, dünya ilminin merkezi ve beşiği bizim medeniyetimiz iken ne oldu da Osmanlı’nın yıkılışından sonra ilmi sahada sınıfta kaldık. Zirveden çöküşe inmemizin baş sorumlusu olan eğitim sistemi her yapılan değişiklikle daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir.

Okulların açılmasından kısa bir süre önce değiştirilen ortaöğretim yönetmeliği ve yeni sınav sistemi de, daha önce yapılan değişiklikler gibi kısa süre içinde yeniden gözden geçirilmeye mahkûm olmaya adaydır. Zira dershanelerin kaldırılmasına yönelik olarak yapılan bu değişiklik, öğrencilerimizi dershanelere daha da bağımlı hale getirecek gibi görünmektedir.

SBS’ nin yerine getirilen yeni sistem, bir yıl içinde 6 dersten 12 sınavın merkezden yapılmasını öngörmektedir. Daha önce öğretmen nezaretinde yapılan normal yazılı sınavı okullar tatil edilerek, başka öğretmenler nezaretinde ve merkezi kontrol ile yapılacak ve bu sınavların ağırlığı %70 olacaktır. Bu demektir ki, eski sınav yerine daha önemli ve daha ağırlıklı bir sınav getirilmiştir ve bu sınav yılda 12 kez tekrarlanacaktır. Yetkililerin, “bu sistem ile yeni bir sınav getirilmedi” iddiasında bulunmaları eğitimcilikle ne kadar bağdaşır? Sınavı önemli kılan sınavın kendisi değildir, sınava verilen ehemmiyet, değer ve ağırlıktır.

Bu yeni sistem öğrencilerimizi dershanelere bağımlı olmaktan kurtarır mı yoksa daha da bağımlı hale mi getirir? Yılda yapılan bir sınav için en az 2 yıl dershanelere koşan öğrencilerin, önemi ve ağırlığı artan ve merkezi olarak 12 kez yapılacak olan sınavlarla ilgili dershanelerden kurtulacağını sanmak hayal mahsulü bir düşüncedir.

Yasa ile getirilecek olan dershane yasağı da bu bağımlılığı ortadan kaldırmayacak, bu defa yasa dışı ve merdiven altı eğitimler, daha da pahalı olan ancak maddi geliri çok yüksek olan aile çocuklarının yararlanacağı bire bir eğitim veren etüt merkezleri ve özel dersler devreye girecektir. Bu da ayrımcılığı daha da arttıracaktır.

Yapılması gereken eğitim hizmetlerinin tamamen özelleştirilmesidir diye düşünüyorum. Devlet esasları, kriterleri, ana hatları, müfredatı belirler ve sıkı denetim yapmak şartıyla özel okullardaki sistem yaygınlaşarak eğitim tümüyle özel sektöre ve eğitim işinde uzmanlaşan özel kurumlara devredilirse yeterli sayıda okulların açılması ile bir yarış ve rekabet halinde eğitim daha kaliteli hale gelecek ve sınavlar da kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Eğitim sisteminin mevcut hali devam ederse, Başbakanımızın belirttiği “Eğitimdeki hayallerimizi gerçekleştiremedik” söylemi hiçbir zaman değişmeyecektir. Mutlu yarınlar efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar