Prof. Dr. Ali Akpınar
İslam’la Âbâd Pakistan
İhh’nın yetim evlerini ve okullarını yerinde görmek için Pakistan’daydık.
Pakistan, basiretsiz yöneticilerin İngiliz oyununa gelmesi neticesinde ayrılmış Hindistan’dan. Şayet ayrılmasaydı, dünyanın her bakımdan en büyük İslam devleti olabilirdi. İngilizler sömürmüşler, çekip giderken Müslümanları Hinduları birbirine düşürmüşler ve siz ayrılırsanız rahat edersiniz diyerek parçalamışlar.
Pakistan İslamDevleti olarak kurulmuş. Adındaki İslam kelimesi bir ara kaldırılmış, sonra yeniden konmuş. Meclisinin dış duvarında kelime-i tevhid yazılı. Yürürlükteki kanunların çoğu İslam kanunları. Halkının % 90’ı Sünni ve Hanefî.
Meşhur İslam üniversitesi, bizim 28 Şubat sürecinden önce pek çok Türk öğrenciyi ağırlamış. Bugün Türk öğrenci sayısı bir hayli düşmüş. Son yıllarda İran yanlısı bir rektör, en son da Suud yanlısı bir rektör görev yapmış, ikisi de pek başarılı olamamış. Çözüm nedir diye sorduğumuzda, siz Türkiyeli Müslümanlar gibi bir rektöre ihtiyacımız var diyor rehberimiz. Herkesin Türkiye’den çok büyük beklentileri var.
Hukukçu rehberimiz ve ev sahibimiz, dert yanıyor: Biz de sizdeki gibi lider yetişmiyor. Siz farkında değilsiniz, sizde lider konumunda insan çok yetişiyor.
Faysal Camiini ve Harem’i andıran geniş avlusundaki Şehid Ziyaü’l-Hak’ın mezarını ziyaret ettik. Menfur uçak kazasından sonra birkaç küçük organ parçasından başka bir şeyi bulunamamış, sembolik bir mezar yapmışlar rahmetli Ziyaü’l-Hak’ka. Onun Cumhurbaşkanı iken Konya ziyaretini hatırlıyor ve iadey-i ziyaret yaparak Fatihalar gönderiyoruz.
Evet, biz Türkiyeli müslümanlar, Hint Alt Kıtasındaki Müslümanlardan, orada yetişen çaplı ilim adamları ve eserlerinden habersiziz. Onlar da bizim Türk ilim adamları ve onların Türkçe yazılıp Türkiye’de kalan çalışmalarından habersiz. Urduca ve Arapça yazılan eserler Ümmet için önemli. Oysa bizim en meşhur Fetva kitabımız, Fetava-i Alemgiriyye/Hindiye o topraklarda kaleme alınmış. Anadolunun Müslümanlaşmasına katkı sağlayan ve bizim kültür dünyamıza yön veren pek çok sufî o topraklarda yetişmiş. Buharî şârihi Keşmîrî o bölgede yetişmiş bir ilim adamı. Konya’mızın Söylemez Tekkesinde metfun olan Aziz Fâzıl Hüseyin Efendi adlı şahıs da Hindistan’ın Allahâbâd vilayeti doğumlu. Daha pek çok ismi sayabiliriz.
İslamabâd, sonradan kurulmuş yeni bir şehir. Cadde ve sokakları cedvelle çizilmiş gibi. Evleri genellikle iki katlı. Gökdelenlerin sayısı parmak sayısını bulmuyor. Resmi daireler, sefaretler, parlamento binaları hepsi toplu bir yerde. Bu oralara ulaşımı kolaylaştırıyor, güvenlik ve benzeri pek çok konuda avantajlar sağlıyor. İklim bizim sahil iklimini andırıyor. Türklerin son dönemde faaliyete koydukları metrobüs şehir trafiğini bir hayli rahatlatmış ve ucuzlatmış. Yine de Pakistan, bizden 40-50 yıl geride görünüyor.
Caddelerde son model arabaların yanında 40-50 yaşında arabalar da trafikte seyrediyor. Yani orta sınıf pek gözükmüyor. Motosiklet ve bisiklet bir hayli fazla. Bir de arabanın fiyatından daha fazla süslemesine para harcanan süslü kamyon, otobüs ve minibüsler. Onlar kolay kolay kaza yapmazlar diye düşünüyoruz. Zira gelin gibi süslenmişler, insan çarpmaya kıyamaz.
Büyükelçimiz, Pakistan-Türkiye ilişkilerinden bir hayli ümitli. Tır seferleri, tren seferleri ve uçak seferleri iki ülke ilişkilerini artırmaya devam ediyor. İstanbul’’a uçakla 5 saatlik yol İslamabâd. Her gün uçak var bu güzel şehre. Yani kara yolu, demir yolu ve hava yolu ile Pakistan Türkiye’ye sıkı sıkıyabağlı, iki kardeş ülke.
Hindistan sınırındaki problemli bölge Keşmir. Pakistan tarafındaki Keşmir Azad’ın (Özgür Keşmir) Başkenti Muzafferabâd. Tıpkı bizim Kuzey Kıbrıs’ımız gibi. Pakistan himayesinde ama başkenti, cumhurbaşkanı, başbakanı olan bir ülke. Ortalama on yılda bir tekrarlanan Hindistan savaşları, büyük deprem ve sel vurgunları, bölgeyi bir hayli geriletmiş. Tabii güzellikler harika. Pakistan Devleti, elinde avucundakini öncelikle silahlanmaya, savunma sanayine ayırmış bir ülke burası.
İHH’nın Pakistan şubesi gibi çalışan Hubeyb Vakfı ve bu vakıf bünyesinde Yetimhaneler ve Hubeyb okulları. Gül yapraklarını üzerimize saçarak karşılayan minik kardeşlerimiz. Vakıf başkanı, biz gençlerimizin hem bedenini, hem beyinlerini, hem de gönüllerini terbiye ediyoruz ve onları geleceğe hazırlıyoruz diyor. Türkiye’den giden yardımlar yerine ulaşmış, geleceğin çınarları fidan gibi yetişiyor, çiçek açıp meyveye durmalarına çok kalmamış. Emeği geçenlerden Mevlâ razı olsun.