Prof. Dr. Ali Akpınar
Mevlana
Mevlâ ‘oku’, Mevlânâ ‘dinle’ derken!
Yüce Mevlâmız, ilahî Kelamına ‘Oku’ emri ile başlıyor. Mevlânâmız da Mesnevîsine ‘dinle’ emriyle başlıyor. Biz ise ne okuyoruz, ne de dinliyoruz.
Kütüphaneler haftası dolayısıyla yeni yayınlanan bir rapora göre, okuma sırasında Türkiye 173 ülke arasında 86. Sırada yer alıyor.
Fransa’da 7 kişiye bir kitap, Japonya’da 25 kişiye bir kitap düşerken, Türkiye’de 12 bin 89 kişiye bir kitap düşmektedir.
Ülkemizde 400 kütüphaneye karşılık 400 bin kahvehane bulunmaktaymış!
1965 yılına göre bugün üniversite bitirenlerin sayısı 15 kat arttığı halde kitap okuma alışkanlığı yüzde on düşüş kaydetmiş.
Uzmanlar ülkemizde okuma alışkanlığının özellikle tv ve internet yüzünden azaldığından dert yanmaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerde de bu aletler yaygın bir şekilde kullanılmakta. Demek ki onlar, her şeyi yerli yerince ve ölçülü kullanıyor.
Peki, Rabbimizin ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku’, Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu’, ‘Allah’tan gereği gibi ancak bilenler korkar’ ayetleri bizler için ne ifade ediyor.
Peygamberimizin ‘ilim talep etmek kadın erkek her müslümana farzdır’, ‘hikmet müminin yitiğidir, nerede bulursa alır’, ‘İlim Çin’de bile olsa onu talep edin’buyrukları ne anlam ifade ediyor.
Beynim eskir diye düşünmekten korkan, gözlerim bozulur diye okumaktan korkan insanımız, zaman öldüren mekanlarda zamanın katili olmaya devam ediyor.
Oysa kendisi Ümmî/yazı bilmez olan Peygamberimiz, Bedir esirlerinden her birini on müslümana okuma yazma öğretme karşılığında serbest bırakmıştı. İlim yolunda yolculuklar ibadet telakkî edilmişti. Tarihin en büyük kütüphanelerini biz Müslümanlar kurmuştuk. Bizim kültürümüzde kâğıda, kitaba, kaleme ayrı bir değer verilir; kitap ve kalem ehline ayrı bir saygı duyulurdu. Okunan Kitap demek olan Kuran, kaleme ve kalem sahiplerinin yazdıklarına yemin ederek onların önemine vurgu yapmıştı. Kur’ân’da bir surenin adı Kalem suresi idi…
Bütün bunlara rağmen biz okumayı terk ettik, bir takım zorlamalarla okuyarak elde ettiğimiz bilgileri de muhafaza edemedik. Son günlerde tv programlarında insanlarımıza yöneltilen ilkokul seviyesindeki pek çok soruya doğru cevap verenlerimizin sayısının ne kadar azaldığına üzülerek şahit olmaktayız. Pek çok insan Peygamberimizin annesinin, babasının adını bilemediği gibi, dünyanın uydusunun ay olduğunu da bilememektedir.
Evet, ilk inen ayetinde Kur’ân oku diyor. Mevlânâ’da dinle emri ile başlıyor Mesnevîsine. İnsanların Kur’ân’ın oku emrini yerine getirmediklerine şahit olduğundan, okumuyorsunuz hiç olmazsa dinleyin diye başlamış sözlerine. Lakin hakikati dinleyenler de çok fazla değil. Dinleseydi insanlar, Rabbin oku emrini dinler ve bunun gereğini yerine getirirdi. Zira dinlemenin hedefi, anlamaktır; anlamak ise anlaşılanın gereğini yerine getirmek için olmalıdır.
Nitekim bir ayetinde Kur’ân anlayan kulaklardan (69 Hakka 12) bahseder. Bir başka ayetinde de dinleyip anladıkları halde, anladıklarının gereğini yerine getirmeyenleri, onlar dinledik diyorlar, ama aslında dinlememişlerdir. Onlar hakikatlere gözlerini kapayan, kulaklarını tıkayan kimselerdir (8 Enfâl 21-23) diyerek kınamaktadır. Bir hadislerinde de peygamberimiz dinleyin ve anlayın buyurmaktadır.
O halde Kutlu Doğumda peygamberimizi anarken, onun hatırası karşısında kendimizi ümmetlik testine tabi tutarken, İslam’ın ilk emri ‘Oku’ buyruğu ile kendimizi test ederek işe başlamalıyız. Okumalıyız, dinlemeliyiz, anlamalıyız ve yaşamalıyız. Bize Allah ve kullar katında değer kazandıracak olan da bu değil midir?