Doç. Dr. Murat Kayacan
Tâhâ suresi bağlamında Âdem kıssasının düşündürdükleri -1-
Kur'an’ın Mekki ve Medeni surelerinde yer alan Âdem kıssasına dair Tâhâ suresinin ilk üç ayeti (Tâhâ 20/115-117) hakkındaki bu yazıda araştırma sorusu şudur: Pek de kararlılık göstermeyen Âdem’in melekler ve şeytan karşısındaki konumu nedir? Amaç, kıssaya dair üç ayetten insanların payına düşen hisseyi sergilemektir. Ön bulgulara göre insanın eksiklerine rağmen, Allah katında bir değeri vardır ve şeytan bu değeri gereği gibi takdir edememiştir. Yazıda “Kur'an’ın Kur'an’la tefsiri” yöntemiyle konuya ilişkin diğer ayetlerin içeriğinden de faydalanılmış ancak sure isimleri ve ayet numaraları belirtilmemiştir.
Allah, Âdem’den yasak ağaca yaklaşmama sözü almıştır; ancak o unutmuştur: “Ant olsun biz daha önce Âdem’e ahid vermiştik ancak o unuttu. Biz onda bir kararlılık bulmadık.” (Tâhâ 20/115). Onun unutması, yasağa uygun hareket etme konusunda gevşek davranması anlamındadır. Bildiğimiz anlamda unutsa sorumlu olmazdı. İnkâr anlamında unutmuş da olamaz. O durumda inkârcı olurdu. Hâlbuki Âdem bu derece bir sapma göstermemiştir. Allah’a itaat konusunda bir kararlılık gösterememiş ancak günahında ısrarcı da olmamıştır. Yani o günah işlemekte ısrarlı birisi değildi.
İnsanoğlunun kan dökme ihtimalini gündeme getiren meleklere Âdem’e saygı göstermeleri emredilmişti: “Biz meleklere, ‘Adem'e secde edin.’ dediğimizde iblis dışında hepsi secde etmişti. O ise kaçınmıştı.” (Tâhâ 20/116). Kur'an’dan bildiğimiz kadarıyla Âdem’in meleklerin saygı göstermesi gerektiği yönü, onun bilgi üretme yeteneğiydi. Yoksa her açıdan Âdem’in meleklerden üstün olduğu bilgisi Kur'an’da yer almamaktadır. Âdem’in yeryüzünde yaratılmış olmasından yola çıkarak ona bilgi üretebilme üstünlüğü nedeniyle secde edenlerin, “yeryüzündeki melekler” olduğu da söylenebilir. Zaten şeytan, onu kandırırken ağaçtan yeme yasağını “melekleşmeye engel” olarak takdim etmiş ve Âdem, “Melek olup ne yapayım, zaten onlardan üstünüm.” dememiş ve yasak ağaçtan yemiştir. Âdem’e secde emrine karşı çıkan iblisin meleklerden birisi hatta baş melek olduğu söylendiği gibi melek olmadığı, orada melekler büyük grubu oluşturduğu için secde emri konusunda iblise hitapta bulunulmadığı da ifade edilmiştir. İlk görüş meleklerin isyan edebildiği halde genel itibarıyla itaat eden varlıklar olduğu görüşüne, ikincisi ise asla isyan etmeyen muttaki kullar olduğu görüşüne uygun düşmektedir.
Allah’ın secde emrine itaat etmeyen iblisin Âdem’in karşısında konumlanacağı kesinleşmiş oldu: “Bunun üzerine dedik ki: Ey Âdem! Şüphesiz bu, sana da eşine de düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın. Sonra zorluk çekersin.” (Tâhâ 20/117). Bu ayetteki cennete, yeryüzünde halife kılınmış Âdem ve eşinin çıkarılmasından/yükseltilmesinden söz edilmemesi, bu cennetin dünyada bir bahçe olduğunu akla getirmektedir. Zaten ahiretteki cennetten çıkmak söz konusu değildir. Ayrıca Âdem’in bulunduğu cennette şeytanın vesvese verip saptırması mümkündür. Bu ayette tehlike olarak sunulan iblisten sonraki ayetlerde şeytan olarak söz edilmesi, şeytan ile iblis arasında fark olmadığını akla getirmektedir. Ayetten anlaşılan şey; Allah’a itaatin huzurlu, şeytana uymanın ise sıkıntılı bir hayat getirdiğidir.
Görüldüğü gibi Tâhâ suresi bağlamında ele aldığımız Âdem kıssasının ilk üç ayetinde Âdem’in konulan yasağa uygun hareket etmediği ama bilgi üretme kabiliyeti nedeniyle saygıyı hak ettiği, şeytana uyarsa bunun sıkıntıya yol açacağı belirtilmektedir. Kulluk ve itaatsizlik arasında bir gerilim yaşayan insanoğlunun Âdem kıssasından alacağı ibretler olduğu kuşkusuzdur. Sonraki yazımızda Âdem ve eşinin bulunduğu cennetin -ki bu yazıda bir kısmından söz edildi- özelliklerine, şeytanın vesveselerine kanmalarına, şeytanın yol olarak isyanı Âdem’in ise tövbe edip yaratıcısı olan Allah’a itaati seçtiğine, şeytan ve insan arasındaki düşmanlığa, ayrıca şeytana itaati seçenleri bekleyen kötü sona dikkat çekilecektir.