Yücel Kemendi
Üç konu, bir köşe!
Bugün, üç ayrı konuda yazmak istedim.
Birinci konu; teşekkür,
29.10.2013. tarihli Memleket gazetesi “BİR AYAK ÜÇ AMELİYAT” köşe yazımızı, Konya İl Sağlık müdürlüğü özel sağlık hizmetleri şubesi, şikayet olarak kabul etmiş.
07.11.2013 tarih 016207 sayılı yazısı ile ilgili hastane hakkında araştırma başlattığını tarafıma bildirmişti.
Bugün itibariyle araştırmanın birinci aşaması “Hastaneye yapılan ödemedeki çelişki” konusu sonuçlanmış. Hastamızın, hastaneye yaptığı tüm ödemeler hastamıza iade edilmiş.
Ya ikinci aşama, “Hastamızın çektiği acı, dört aydır hala iş göremez durumda olması” tabiî ki bu araştırmanında en güzel şekilde sonuçlanması. İnsan hayatını bu kadar basite alanların cezasını çekmesi.
O tarihteki yazımızı pas geçmeyen, Konya İl sağlık müdürlüğü basın takip çalışanlarına ve araştırmayı titizlikle sürdüren Özel sağlık hizmetleri şube müdürü ve çalışanlarına teşekkür ediyorum,
İkinci konu; bir siyaset masalı,
Bir varmış, bir yokmuş, Tarihin bilinmeyen bir zamanında, büyük bir ilin, şirin mi şirin, yeşil mi yeşil, bir ilçesinde bir belediye başkanı yaşarmış.
Başkan, İlçede güzel hizmetler yaptığını her yerde ifade ederken görünen ilçesi de kılavuz istemezmiş.
Yaptığı hizmetlerle seçmenin sevgisini de kazanan başkan, bu hizmetlere güvenip tekrar aday olmasını garanti olarak görürmüş ,
Ancak, başkanı İlk seçimlerde aday gösteren siyasi otorite, bu başkan olmaz değişmeli demeye başlamış.
Neden olmaz diyenlere de, olmaz bu olmamalı değişmeli diyorlarmış..
Sadece, demekle de kalmıyorlar, adayların sayısını artırmak için çaba harcayıp, Temayül yoklamasında delegeleri başka adaylara yönlendirme bile yapıyorlarmış.
Bu ilçenin bir delisi, anlam veremediği bu konuyu araştırmaya başlamış.
Bay başkan, meğerse ilk iki yıldan sonra hocasının sözünü de hiç dinlememiş, yap dediğini yapmamış. Bir de hocasına, “hocam bir dakika bu ilçenin başkanı benim” demiş. Tabiî ki hocası kıyameti koparmış. Asi başkan; sadece kendi hocasını değil O şahıs'ın hizmet müritlerinin de özel isteklerini yerine getirmemiş..
Sonra, büyük ilin büyük başkanı istemezuk bayrağını çekmiş.
Hepsinin bağlı olduğu siyasi otoriteye şikayetler yapılmış, şikayette bulunanlar diğer ilçe başkanı iyi çalıştı bu ilçe başkanı çalışmadı diyorlarmış..
Ancak, diğeri fazla ne yaptı? yada burası eksik ne yaptı? diye sorunca, maalesef bunlarda mantıklı bir cevap veremezlermiş.
Hocanı dinlemez, büyük başkanı takmaz, Siyasi otoriteye önce ilçem sonra siz dersen,
Belediyenin bütçesini bilmem kaça katlasan da, ilçeyin makus talihini değiştirsen de, ilçende yaşayanlarla iyi bir ilişki kurmuş olsan da, hatta bağlı bulunduğu siyasi partinin oyunu artıracağını bilseler de, GİDERSİN.
Olmamış canım, başkan yanlış yapmış,
Ne yapmış ki? İlçesinin menfaati için dik durmuş, başkaları gibi kıvırmamış. İlçe halkı mutlu olursa her şey halledilir zannetmiş.
Yani “Nokta kadar menfaat için Virgül kadar eğilmemiş”.
Yeni adayı öğrenmeye az kaldı, kıvıranlar mı? dik duranlar mı? kim kazanır dersiniz?
Üçüncü konu; teknoloji canavarı,
Teknolojinin nimetleri, saymakla bitmez. Bazen zararlı bazen, yararlı, hatta gerekli, ancak çocuklarımız üzerinde zararı o kadar fazla ki saymakla bitmez.
Hiçbir şey, teknolojinin hayatımıza daha fazla girmesine engel olamıyor. Tam aksine, hepimiz teknoloji canavarının esiri olmuşuz.
Özellikle de çocuklar! Teknolojinin çocuklar üzerindeki artı ve eksilerini sıralamaya kalksak, onlarca cilt kitap yazarız. Bugün aklıma gelenlerden sadece bir tanesinden bahsetmek istiyorum. Bizler ilkokula başladığımız yıllar sayfalar dolusu çizgiler çizerdik. Neden çizerdik? Vücudun tüm kasları gibi parmak kaslarının güçlendirmek için. Bugün çizgiler çizilmiyor, çocuklarımıza bu konuda çizgi çizme cezaları da verilmiyor, Şimdi tuşlar, maus ve dokunmatik ekranlar var. Peki şimdi kasları ne güçlendiriyor? Teknolojiyi üreten devletler bunun farkına varmış olmalılar ki, çocuklarının bilgisayar başındaki geçirdikleri süreyi azaltmanın yollarını arıyor bu konuda yasaklar getiriyorlar. Peki, biz ne yapıyoruz? Çocuklarımızı teknoloji bağımlısı durumuna getireceğini düşündüğüm FATİH projesiyle uğraşıyoruz, Batılı ve uzak doğulu ülkeler çocukların ekran karşısında geçen süreleri azaltmaya çalışırken, Gerekçe olarak da asosyalleşmeden sağlığa kadar pek çok farklı verileri ortaya koyarken, Biz ise “Tablet bilgisayar ve akıllı yada akılsız telefonları çocuklarımıza kazandırmakta dünya birincisi olmakla öğünüyoruz. Peki çocuklarımız bu dünya nimetlerinden uzak mı durmalı? Tabiî ki hayır. Çocuklarımıza adam gibi daha ucuz “dadı” tutmak varken, neden hala çok pahalı teknoloji canavarını çocuklarımızın dadısı zannediyoruz. Onu anlamakta güçlük çekiyorum.