Prof. Dr. Ali Akpınar
İki ‘k’ meselesi!
Son Osmanlı Şeyhülislamı şu teşhisi koyar: İki ‘K’ meselesi tarih boyunca ümmeti meşgul etmiştir! Kader ve Kadın Meselesi!
Aslında bu sorun, İslam’ın değil, genelde insanların ve özelde Müslümanların sorunudur. Yoksa İslam’ın çöz(e)mediği, cevap ver(e)mediği herhangi bir mesele yoktur. Zira Yüce Allah’ın, insanlık için seçip gönderdiği İslam, insanlığın sorunlarını doğru bir şekilde tespit eden ve onlara uygulanabilir çözümler öneren bir dindir.
Ne var ki insanlar, Allah’ın dinini ya doğru anlayamamışlar, ya kasıtlı olarak ondan sapmışlar, onu tahrif ve istismar etmişler, sonuçta içinden çıkamadıkları sorunların faturasını da dine kesmekten çekinmemişlerdir. Bunda Allah’ın dinini, bütüncül bir bakış açısıyla, ilk muhataplarının anladığı, yorumladığı ve yaşadığı şekilde değil de, kendi ön yargı ve parçacı yaklaşımlarıyla anlayıp yorumlamaya çalışanların payı büyüktür.
Önce kader konusu hakkında kısa bir iki hatırlatma yapalım. Kaderi Yüce Rabbimiz, önceden belirler; kul da kaderini kendi hak eder. Bunu kelamcılar şöyle formülize etmişlerdir: Kul kazanır, Allah yaratır. Kul kâsib, Allah Hâlik. Yahut: Allah yazmaz kul azmayınca, kul azmaz Allah yazmayınca.
Kader konusunun iki tarafı vardır, Yüce Allah ve insan. Her iki tarafın da iradesi vardır. Yüce Allah’ın iradesi, küllî irade; insanın iradesi, cüzî irade. Siz, konuyu kul açısından bakıp değerlendireceğiniz yerde, kendinizi Allah yerine koyup değerlendirmeye kalkarsanız işin içinden çıkamazsınız. Bunun tersi de böyledir. Dolayısıyla konuyu ezelî ve ebedî ilim, sonsuz kudret sahibi açısından değerlendirmek ayrı; sınırlı bilgi ve güç sahibi insan açısından değerlendirmek ayrıdır.
Kadın konusuna gelince, insanlık tarihinde genel olarak erkek olsun kadın olsun insanlık sorunları hatta dramları hep yaşanmıştır. Cinsiyetine bakılmaksızın analarından hür doğdukları halde köleleştirilen, ezilen, dövülen, sömürülen, hakları gasp edilen insanlar olmuştur. Bu hak gasbında en fazla payı da kadın almıştır. İhtiyar dünyamızda ezilen, dövülen, hakları elinden alınan kadınlar hep olmuştur. Ancak bütün bunlar dinden değil, din dışılıktan, dini doğru anlamaktan, eksik ve yanlış anlamaktan kaynaklanmıştır.
Sözgelimi,
İslam, ilim talep etmeyi, okuyup öğrenmeyi, dinin emirlerine muhatap olmayı kadın erkek herkese emretmiş; ancak uygulama bunları büyük ölçüde kadınlara yasaklamıştır. Son dönemlerde çağdaşlık(!) adına, okumak isteyen kızlarımıza, başörtüsü ve benzeri şeyler gerekçe gösterilerek kadının öğrenim hakkı gasbı sürdürülmüştür.
İslam’ın helalleri ve haramları kadın erkek herkesi bağlar. Ancak gelenek, zina gibi bazı günahları erkeklere göz yumarken, kadınlar için asla affetmemiştir. Erkeğin yaptığı fuhuş erkeklik(!) sayılırken, kadının yaptıkları, toplumdan dışlamalar, bir kısım yaftalar yahut töre cinayetleriyle anında cezalandırılmıştır.
İslam’a göre müslüman bir kadına delilsiz olarak zina isnadında bulunmak büyük günah kabul edilerek, çok ağır cezalar öngörülmüşken; toplumumuzda sövgülerin çoğu kadınların namuslarına tan edici mahiyettedir ve bunlar hep cezasız kalmaktadır. İslam’ın ayakları altına cenneti serdiği ana, sövgü malzemesi olmuştur.
İslam, kadına mal edinme, evlenmede söz sahibi olma, diğer konularda fikir beyan etme hakkı tanımış; ancak çoğu uygulamalar kadının bu haklarını tamamen yahut kısmen gasbetmiştir. Başlık parası, kadına mehir vermeme yahut mehrini elinden alma, mirastan kadına pay vermeme, zengin kadına zekat ve tasadduk hakkı vermeme gibi yaygın uygulamaların hiç birisi İslam’a uygun şeyler değildir.
Akabe beyatlarında Peygamberimiz, kadınların da beyatini alarak onlara seçme hakkı tanımış. Ancak yirminci asra kadar insanlık kadına böyle bir hak vermemiştir.
Peygamberimiz, kadınlara mescidleri yasaklamayın buyurmuş, peygamber mescidinde kadınlar hiç eksik olmamış, peygamber mescidinin bir kapısı hala kadınlar kapısı/babü’n-nisâ ismiyle anılır; ancak sonraki dönemlerde kadının cadde ve sokaklarda arz-ı endam etmesine ses çıkarmayan gelenek camileri kadınlara yasak etmiş, bugün pek çok camide kadının Cuma, bayrama namazı hatta vakit namazı kılabileceği ortamlar yoktur.
İslam, insanın eşini karısına benzeterek, onu boşamaya yeltenme şeklindeki cahiliye âdetin zıharı kaldırmış, hala bu adete bulaşanlara ağır kefaret cezalarıyla yaptırımlar koymuştur.
İslam kadını kişiliği ile yaşadığı toplumda yer almışken; günümüzde kadının dişiliğini ön palana çıkaran, adeta onu pazarlayan bir anlayış yürürlüktedir.
Maddelere çoğaltabiliriz.
Bir kere daha altını çizelim öyleyse: İslam, sorunları çözmek için vardır, İslam’ın çözmediği/çözemeyeceği herhangi bir insanlık sorunu yoktur. Yeter ki İslam bütüncül bir bakış anlayışı ile tam, doğru bir şekilde anlaşılsın ve bütün parçalarıyla birlikte hayata geçirilsin.