''Esra cin çarpmışa döndü''

''Esra cin çarpmışa döndü''

camiasının büyük tepkisini çeken Esra Elönü, tepkilere aldırmadı yine yaptı yapacağını..

diyanethaberler.com, Esra Elönü'nün, bu kez daha da ileri gitmesi üzerine "Esra! Yüce Allahtan vahiy beklemeye başladı... Esra cin çarpmışa döndü, neye uğradığını şaşırdı. Haber7.com'u arkasına alarak İmamlara bakın nasıl hakaretler yağdırdı. Diyanethaberler.com'un kurulalı 1 ay olmasına rağmen çapulculara meydan okumaya devam edecektir." şeklinde bir değerlendirme yaptı ve Esra Elönü'ye şu cevabı verdi:

“Rabbin şerefine (kadeh) kaldırmak” gibi iğrenç bir benzetme yapan ve hala imamlara saldıran Esra Hanım yine hak ettiği cevabı aldı!

Yüce Allah'tan vahiy beklemek İslam'ı anlamamaktır

Haber 7 köşe yazarı Esra hanım inciler döktürmeye devam etmektedir. Nitekim o, “Erkek olsaydım caz okuyan imam olurdum” başlıklı yazısında yine dini terimleri ve kavramları hafife alan söylemlerini sürdürmüştür.

Esra Hanım babasının imam olduğunu, kendisinin de bütün zorluklara rağmen İmam Hatip Lisesi'nde okumaya devam ettiğini söyleyerek haklıymış gibi görünmeye çalışmış olsa da, yine dini değerleri küçümseyici tavrını devam ettirmiştir.

Bu seferki yazısında da imamlık gibi kutsal bir görevi “Ölü yıkama şirketi”ne benzetmesi kendisinin geldiği noktayı ve seviyesini göstermesi bakımından ilginç olsa gerektir. Dini değerleri henüz içselleştirememiş bu ve benzeri kimselerin “imalat hatası” olduklarını söyleyen İmam Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmenlerinin burada kulaklarını bir kez daha çınlatmak uygun olacaktır.

“Hepinizin kalbine zan radarı takacak değilim ya azizim! Hatalıysam bırakın da Allah uyarsın! Ondan gelen uyarı da hoş lütuf da hoş!” demek suretiyle samimi müslümanların haklı endişe ve uyarılarını gözardı etmeyi sürdürmüştür.

Hatalarını ve yanlışlarını kabul etme erdemi gösteremeyen Esra hanım, bu söylemi ile şimdi Yüce Allahı imtihan etmek gibi büyük bir gafletin içine düşebilmiştir. Nitekim her hatalı kimse, bizzat Allah'ın kendisini uyarmasını ister ve beklerse, bu ilham ya da vahiy beklemek anlamına gelecektir ki, bunun çok yanlış olduğunu endilerinin çok iyi bilmesi gerekmektedir.

Çünkü Allah kullarını imtihan eder, kullar asla Allah'ı imtihan edemezler. Bu şaşmaz bir sünnetullahtır. Zira Allah, kullarına doğru yolu bulmaları için kitap ve peygamber göndermiştir. Peygamberlerin varisleri olan gerçek İslam alimleri de tüm insanlığı her konuda her zaman uyarmışlardır.

Kim bilir kendisinin okuduğunu söylediği İmam Hatip Liselerindeki saygıdeğer öğretmenleri bu hususu ona defalarca anlatmışlardır. Anlaşılan o ki, bu derslerini dinlemeyipte aklı başka yerlerde gezenler şimdi liberal görüntü verme adına İslami değerlerden uzaklaşabilmiş ve apaçık yanlışlara sürüklenerek Allah'ı test etme gibi büyük bir gafletin ve hatanın içine düşebilmişlerdir.

Kimsenin “Hatalıysam bırakın da beni Allah uyarsın! demeye hakkı olmasa gerektir. Hele İmam Hatip mezunu birisinin bunu demeye hiç mi hiç yoktur. Hele haber 7 köşe yazarı olan birisi, bunu söyleyen en son kişi olmak durumundadır.

“Evlatları mühendis doktor avukat olamayacak korkusuyla çocuklarının kaydını bir bir sildiren babaların boş bıraktığı sıralarda yine biz oturduk! Batan geminin çocuklarıyız kabuldür!” diyerek İmam Hatip Lisesinde okurken ne büyük bir fedakarlıkta bulunduğunu ima ve ifade etmiş gibi görünse de, aslında İmam Hatip Liselerini “batan bir gemiye” benzetmiş olması, onun ruh halini ele veren ve yaman çelişkiler içinde olduğunu gösteren bariz bir örnektir. Dolayısıyla mezun olduğu bir okulu batan gemiye benzetenlerin akıl ve ruh sağlığını siz saygıdeğer okuyucuların takdirine bırakıyoruz.

“Koroyla okunan er rahman, üç kişinin çektiği fiyakalı besmele, üzerimizdeki dünya lekesiyle diğer dünyaya gitmemek için kefenlerini yani zırhlarını giyinen ölülere hazırladığımız rulo fatihalar” derken de okunan Rahman suresi ayetlerini hafife alan bir yaklaşım sergilemesi, besmeleye “fiyaka” sıfatını uygun bulması, kefenle alay edip “zırha” benzetmesi ve nihayet Kur'an'ın en önemli suresi olan ve her gün okuduğumuz “fatiha”ya “rulo” sıfatını yakıştırarak dil uzatması bardağı taşıran son damla olarak değerlendirilebilir.

“Bunların hepsini mırıldanarak değil haykırarak okumayı da rabbin şerefine kaldıranlardanız.” derken seyrettiği Batı eksenli dizilerin ve filmlerin etkisinde kalması, çağının zihinsel atıkları ve kirleriyle doldurduğu beyniyle doğru ve tutarlı düşünememesi sonucunda, “Rabbin şerefine (kadeh) kaldırmak” gibi iğrenç bir mecaza imza atması ve böyle yanlış benzetmeleri tedavüle sokmaya kalkışması çirkin olduğu kadar, insaf ehlini üzen bir yaklaşım olmuştur ve haber 7 yetkilileri, bu teşbihi yapanın kötü bir çığır açan kimselerden olacağından hareketle konuyu bir kez daha düşünüp değerlendirmek durumundadır.

“Ne bir cemaati arkama dayayıp liderinin diliyle dini ahkam bulamacına çevirenlerdenim ne de laiklerin gettosuna kendini ısmarlayan yeşil siparişçilerden” diyerek sanki bütün dini cemaatlerin İslam'ı bulamaca döndürdüğü iddiasını seslendirmesi ise sadece acımaklı bir bakışı hak eden sözler olsa gerektir. Öte yandan, dindar kimselere alaycı yaklaşımla yeşil sıfatını layık gören laikçilere şirin görünmek adına, bu yeşil rengini yazısında bu şekilde kaleme alması da ayrıca düşündürücüdür.

“İmamları eleştirmek de haddime değil haddim olsaydı önce babamı eleştirirdim azizim! Açık cami bulmak için toplu namaz rezervasyonu mu yaptıralım başlıklı yazım her zamanki gibi tekne kazıntısı tarafından anlayacağınız kuyruğundan anlaşılmıştır.” diyen Esra hanım burada da baltayı taşa vurmuştır.

Eleştiri elbette olmalıdır. Gerekirse yanlış yapan, baba bile olsa usulüne uygun o da eleştirilebilmelidir. Ancak kendisini uyaran din kardeşlerine karşı “tekne kazıntısı diye hakaret etmek, İmam Hatip Lisesi mezunu bir kıza hiç yakışmadığı gibi, hele hele bir hocanın kızına hiç mi hiç yakışmamaktadır.

“Şimdi kötü sesli müezzinlerin ağzından ezan diye döküleni” derken de ezanı bu şekilde hafife alan ve küçümseyen yaklaşımı ise hiç doğru olmamıştır. Tikel örneklerden yola çıkarak tüm müezzinleri karalamak, ezana bu şekilde dil uzatmak ve bütün imam ve müezzinleri zan ve töhmet altında bırakmak insafla, adaletle, hakkaniyetle ve ahlakla bağdaşmamaktadır.

“24 saat açık hoppidi cafelerin karşısında altı saat açık bir cami görüp diğer zamanlarda neden kapalı olduğunu sorgulamayacaksak şu imamhatip dediğiniz yerlerin namını da boşluklarından konuşan gaf ebelerinin ağzında ezersiniz.” gibi seviyesiz, basit ve düzeysiz ifadelerle müslümanların camisini kafelerle kıyaslamaya kalkışmak, “boşluklarından konuşan gaf ebelerinin” gibi bir niteleme ile de kendisini uyaranlara hakaret etmek ve işi şahsileştirmek bir genç kıza hiç yakışmamaktadır.

“Samimiyetimden şüphe duyanlar aman ha bu şüpheden vazgeçmeyin günahım alındıkça hafifleyenler ordusuyla ağırlaşıyorum.” gibi basit bir cümlecik çiziktirerek hala haklı olduğunu düşünen Esra hanım, dini değerleri alaya aldığı için gıybet değil, tersine tenkid edildiğini unutarak kendisinin dedikodusunun yapıldığı gibi yanlış bir zehaba ve izlenime kapılmıştır. Oysa eleştiri ve gıybet ayrı ayrı şeylerdir. Zira müminlerin birbirlerini haklı konularda eleştirmeleri ve gerçeğe davet etmeleri bir hak olduğu gibi, aynı zamanda bir ödevdir.

Bilindiği üzere gıybet bir insanın kişiliğini hedeflerken, haklı eleştiri ise insanın eylemlerine, sözlerine veya ortaya koyduğu ürün ve hizmetlere yöneliktir. Bizim tenkidimiz de bu tür köşe yazılarınadır.

Gıybet, gizlice yapılmış bir işi açığa çıkarmaya, gizlenen bir ayıbı ifşa etmeye yönelikken, eleştiri ise açıktan yapılan yanlış iş ve eylemlere yöneliktir.

Gıybet onarıcı değil yıkıcı ve ifsat edici bir özellik taşırken, eleştiri ise yapıcı olup doğru bilgi, tutum ve davranışa yönlendirme amacı taşır. Zira haklı tenkidin maksadı, kişiyi bir yanlıştan uzak tutarak onu korumaktır.

Gıybet edildiğinde yapılan bir yanlış o kişiye yapıştırılıp/yakıştırılırken, eleştiride ise o işi ya da sözleri söyleyen kimseye bunu yakıştıramama, ama işin doğrusunu da ortaya koyma tavrı vardır.

Nitekim yapılan yanlışlıklar ve hatalar her zaman evrensel ilkelere ve ciddî delillerle göre ortaya konulmalıdır. Zira haklı tenkidden sonra tutarlı ve objektif teklifler ve öneriler sıralanmalıdır. Böylece bütün bunlar kamuoyunun bilgisine sunulmalı ve bu konuda takdir yetkisi insanlara bırakılarak tercihlerini doğru yapmaları beklenmelidir.

Sonuç olarak, tv kanallarından ya da internet sitelerindeki köşelerinden insanlara dinî konuları anlatan ya da dini konularda köşe yazıları kaleme alan kimselerin hatalarına ve yanlışlarına dikkat çekmek, bunları gıybet etmek değil, tam tersine hem o şahısları hem de onları dinleyen ve okuyan tüm bireyleri uyarmak ve işin doğrusunu o kimselere göstermektir.

DİYANETHABERLER.COM

***

İşte Esra Elönü'nün "Erkek olsaydım caz okuyan imam olurdum" başlıklı ikinci yazısı:

Ölü yıkama şirketi!

Evlatları mühendis doktor avukat olamayacak korkusuyla çocuklarının kaydını bir bir sildiren babaların boş bıraktığı sıralarda yine biz oturduk!

Evlat seni yanlış anlamak için okuyorum!

Doğru galiba..

Evet imamhatipliyim! Birileri gibi kokteyl arası takke düşürüp imamhatipli olduğunu gizlemek için vicdani sicilini kirletenler safına dahil olmadım. Evet imamhatipliyim ölüye el sürmemek için dirilerin soytarısı olmayı göze alıp inandığımın üzerine cila çektirmedim.

Ve birileri ağız bükecek diye ağzımda başkalarının kelimelerini gevelemedim. Evlatları mühendis doktor avukat olamayacak korkusuyla çocuklarının kaydını bir bir sildiren babaların boş bıraktığı sıralarda yine biz oturduk! Batan geminin çocuklarıyız kabuldür!

Koroyla okunan er rahman, üç kişinin çektiği fiyakalı besmele, üzerimizdeki dünya lekesiyle diğer dünyaya gitmemek için kefenlerini yani zırhlarını giyinen ölülere hazırladığımız rulo fatihalar bunların hepsini mırıldanarak değil haykırarak okumayı da RABBİN ŞEREFİNE kaldıranlardanız. Ne bir cemaati arkama dayayıp liderinin diliyle dini ahkam bulamacına çevirenlerdenim ne de laiklerin gettosuna kendini ısmarlayan yeşil siparişçilerden..

İmamları eleştirmek de haddime değil haddim olsaydı önce babamı eleştirirdim azizim! Açık cami bulmak için toplu namaz rezervasyonu mu yaptıralım başlıklı yazım her zamanki gibi tekne kazıntısı tarafından anlayacağınız kuyruğundan anlaşılmıştır.. Şimdi kötü sesli müezzinlerin ağzından ezan diye döküleni eleştirdiğimiz zaman beyni yıkanmışların diliyle konuşan feride damgasını yiyeceksem yerim ki damga tokluğuna yaşıyoruz.

24 saat açık hoppidi cafelerin karşısında altı saat açık bir cami görüp diğer zamanlarda neden kapalı olduğunu sorgulamayacaksak şu imamhatip dediğiniz yerlerin namını da boşluklarından konuşan gaf ebelerinin ağzında ezersiniz. İki üç eleştiriyle öteki mahallenin allı güllü yazarı olma derdimin kralcısı olmuşsunuz da bir yere gittiğimiz yok! Ak kaşığız diye haykıranların kirlisiyiz bunu hepiniz çok iyi bilirsiniz! Üç beş adamdan laik icazet alıp mahallesine salyangozun faydalarını anlatan şakşakçı olmadığım da biline! Bilinmezse de bana ne.. Hepinizin kalbine zan radarı takacak değilim ya azizim! Hatalıysam bırakın da Allah uyarsın! Ondan gelen uyarı da hoş lütuf da hoş! Samimiyetimden şüphe duyanlar aman ha bu şüpheden vazgeçmeyin günahım alındıkça hafifleyenler ordusuyla ağırlaşıyorum.. Yalnız kalacakmışım kaybetmek korkmadığım tek kuru saltanat kalabalıklardır. Derdim gömüleni mezardan çıkarmak olsaydı önce mezarlarını sırtlarında taşıyanlardan başlardım.. Aman ne büyük laf(!)..